Bir bütünlük sağlayacak şekilde her ikisinin temel prensiplerini yaşama katma becerisi sağlanmasıyla insan hayatının uyum ve ahenkli bir yapıya kavuşacağı kesin.
“Dindarlığınızı yaratıcı kudrete gösterin, bize insanlığınız yeter” sözünü okuduğum bir kitaptan not aldığımda, zihnimde sorgulamaların başladığını hissetim. Çünkü dini inançla insani özellikler birbirinden farklı anlamlar yüklense de insan hayatında bütüncül bir yaşam modeli kazandırdığı görülmekte.
İnsanlar hata yapmaktan kaçınamıyor ve kültür ile inanç sisteminin gereklerini karıştırma yanlışına yönelebiliyor. İnsani özelliklerin en ağır basan yanı ahlaki ilkelerdir. Ahlaki ilkler hem inancı olan hem de farklı inançları hayatına aktaran tüm insanlar için ortak olan yaşam ilkelerini özünde barındırır.
İyi olanı seçmek, kötü olandan uzak durmak ve helal olandan yana eylemlere girerek haram olanı hayatımızdan çıkarmak asıl meseledir. Sorun noktası, bazı yaşam şartlarını dinin ve inancımızın içerisinde varmış gibi davranmak ve yaşamaya çalışmak. İlahi alanla ilgili ilkelerle insani ve ahlaki ilkeleri harmanlama çabasıyla doğru olanı ve iyi olanı irademizle yaşam alanlarımıza aktarmak gerekiyor.
İşimize geldiğinden dolayı dini kural/ilkeleri ile ahlaki ilkeleri ve davranışlarımızı birbirine karıştırmanın manası yok. İnsan, beden olarak birçok elemanın birleşiminden, ruh olarak da (yaratıcının mucizevî kudretiyle) mutlak bir enerjinin canlılık kazanmasından oluşan varlık olarak dini inancıyla insanın temel değeri olan ahlaki bütünlüğün uyumunu yakalamak zorundadır.
İlahi kuralların insana kolaylık sağlayan olumlu tarafları vardır. İnsana değer kattığı kadar insanı insana karşı koruyan içerikleriyle, kötü olanın ortaya çıkmasını engelleyen yönlerinin kullanılması hayatın anlam kazanmasına yol açar.
Dini kültürün insandan yana olan ilkelerini bozma girişimi insanların hatalarından kaynaklanan bir sorundur. Hataların ve zararların ortaya çıkması dini kuralların veya ahlaki kuralların insana fayda sağlayan yönlerinde değil, insanların yanlış yorumlaması veya çıkarlarına uygun hale getirme çabasından kaynaklanmaktadır.
Dini kurallar kişiye has uygulama alanlarından çok toplumsal yapının genel işleyişinde fayda doğuran genel uygulamaları insanın önüne koyması, kişilerin bireysel menfaatlerini ön plana çıkaracağı anlamına gelmiyor. Bireysel yaşam ile toplumsal hayat sürecinde insanın/insanların zarardan yana sıkıntı yaşamaması için hem insani hem ahlaki ilkelerin dini ilkelerle uyumlu bir rotaya oturması gerekiyor.
İnsanın hayati ilkeleri olan inanç ve ahlak kavramlarının hayat bulması gereken alan tabi ki insanın yaşam alanlarıdır. Ahlak değerleri ve inanç üzerine kurulu olan insan tabiatının vazgeçilmez ana ilkesi varlığını ve var oluş kanununu unutmadan kendi benliğine anlam vermesidir.