Düşünceler değişir, duygular ve hisler değişkenlik gösterir, kültürel değer ve inanç sistemleri farklılık yaşatır.
Ama bazı şeyler asla değişmemesi ve herkes tarafından kabul edilmesi gereken özellikler taşır. Barış olgusu ve duygusu gibi…
Çünkü insanın genetiğinde çatışma halinde olan iki dürtü vardır. Biri savaş dürtüsü olarak yıkım ve tahribat yaratan duygu/düşünce tarafı olurken; Diğeri huzur ve güvenliğin amaç edinildiği ve insanlar arası birliktelik/dayanışma ruhunun yaşatılması amacı taşıyan barış isteğidir.
Bu iki taraflı mücadelenin kazananı zamana ve şartlara göre şekil kazansa da geçmiş insanlık tarihi gösteriyor ki savaş ve çatışma her zaman galip geliyor.
Çünkü çatışma hissi ve tatmin edilmesi gereken yıkıcılığın kökeni duygular, bazı insanlarda artış eğilimi gösteriyor. Acı bir gerçek, ama ne yazık ki bazı insanların kişilik tipi sadece yıkım ve kötülük üzerine kurulu.
Kötülüğün kaynağı olan yıkıcılık ve kötümserlik temeli olan dürtülerin sosyal yaşamda karşılığı ölümler, yaralanmalar, saldırganlık, şiddet, istismar ve birçok kötülük unsuru olmakta.
İnsanların davranışları ve eylemleri kadar duygu ve düşünceleri de terbiye edilmeye muhtaç!
İnsanın kim olduğu veya hangi kimliğe sahip olduğu önemli değil. Zira kötülük yapmanın, yıkıcı eylemlerde bulunmanın, saldırganlık ve şiddetin, istismar ve nefretin zamanı ve belirli şartları yoktur.
İnsanlar zamanla iki temel nedenden dolayı günümüzde ortaya çıkan yeni insan tipinin varlığıyla yaşam alanlarına katılmaya başladı. İnanç kaybı ve eksikliği ile temel değerler ve ahlaki ilkelerin yok olması gibi iki ana etmen yok olan hayati unsurlarımızın kaynağını oluşturmakta.
Ölüm ve öldürme gibi asla insan tabiatına yakışmayan ve insan davranışlarına uymayan bir eylemin açıklanamayan görüntüleri günümüz koşullarının olağan yansımalarına sönüşmüş durumda.
Tekrar etmek gerekirse; İnanç ve ilahi alanın temel dayanağı olan bağlılık sisteminin gerek bireysel gerekse toplumsal kaybı, insan hayatında olmaması gereken yıkımları ve kötülükleri yok edemez durumunda. İkinci olarak insanın temel yaşam dayanağı ve moral hayatının ana unsurları olan ahlaki ilkeler ile değerler kaybı da günümüzde yaşanan tüm istenmeyen kötülüklerin varlığını ortaya çıkaran nedenler olmakta.
Barış kavramıyla sadece klasik anlamıyla insanların birbiriyle savaşmaması manası kastedilmemekte. Barış insanın kendisinde olmalı. Yani kendisiyle barışık, çevresiyle çatışmayan, sosyal yaşamın ana karakteri olarak toplumsal bilince sahip insan tipinin olması gereken görüntüsünden bahsedilmekte.
Barış taraflı insan kendisi ve çevresiyle uyumlu olan, toplumsal birliktelik ve sosyal dayanışma ilkelerini benimseyen, güvenlik ve toplumsal yapının vazgeçilmez hukuk kurallarını ve normları özümseyen bir canlı olarak yaşam modeli yaratan kişi demektir.
Barış gibi genel bir kavramın ifade ettiği toplumsal bütünlük ve insan potansiyelinin güvenlik kültürünün dayanağı olacak şey tabi ki kendisinin ve yaşadığı ortamın huzurunu gözeten insan kitlesi olacaktır.
Bu durumun özü de iyi niyetin gözetilmesine dayanır. İyi niyet gözetmek ve kötü niyet ile kötülüğe yol açan etmenlerden uzak durmak işin ana felsefesidir.
Eleştirileri bir tarafa bırakarak iyi niyet taraflı düşünce disiplinlerine sarılmak; Daha da ötesinde barış kavramının hem bireysel hem de toplumsal manasını zihinlere kazıyarak sosyal hayata katılmanın ilkelerine uymak ana gaye olmalıdır.