Herkesin adaleti kendine…
Öyle bir hale gelindi ki artık adalet konusunda hak, hukuk ve hakkaniyetin yanı sıra vicdan olgusunun yokluğu normal karşılanmaya başladı.
Adaletsizlik aldı başını gidiyor.
Eleştiri en kolay olan seçenek!
Ama ortaya çıkan olaylar gösteriyor ki hem resmi işleyiş hem de sosyal hayat içerisinde adaletin sağlanması kolay değil.
Çünkü insan tabiatında kural tanımama, yasakları benimsememe, karşı gelme ve dayatmalar karşısında direnç gösterme eğilimi ağır basıyor. Sıkıntı da sosyal hayatın gereği olan kurallar ve yapılması gerekenlerin, bireyler tarafından kabul edilmemesiyle birlikte kuralları çiğneme noktasında sınır tanınmamasında.
En önemli sorun “Sosyal Adalet” mekanizmasıyla “Bireysel Adalet” anlayışının çakışması ve herkesin kendi adalet anlayışını ön plana çıkarmaya çalışmasıdır.
Adalet kavramı genel olarak kişiler arasında hak unsuru itibariyle “hak edileni hak edene verme” manasında kullanılır. Özünde ahlaki ilkeler, hukuk kuralları, eşitlik ilkesi ve hakkaniyete dayalı kurallar bulunur. Bir noktada herkes tarafından ortak uzlaşmaya dayanan sosyal bir sözleşmeye dayanır.
Bu manada toplumsal yapının birer parçası olan bireyler arasında gizli bir anlaşma vardır. Kimsenin farkında olmadığı ve bilmeden uyduğu bu anlaşma sosyal düzen ve toplumsal birliktelik ruhunun süreklilik kazanmasında, hayata aktarılmasında önemli roller edinir.
Örneğin başkasının canına kast etmeme, hırsızlık konusunda sakınma veya birilerinin zarar görmesine neden olacak eylemlerden uzak durmak gibi sayılamayacak birçok etken insanlar tarafından fark edilmeden uyulan ve herhangi bir anlaşma üzerine yapılan koruyucu güvenlik tedbirleri değildir.
Herkes bu düzene ve sisteme uyma konusunda her türlü suç unsurunu hayatının dışında tutmaya çalışır.
Diğer adıyla ahlaki ilkeler ve toplumsal değerler olarak bilinen bu insan hayatının önemli alanları sayesinde insanlar arası bir dayanışma ve birlikte yaşama isteği canlılık kazanarak kendiliğinden bir adalet kültürü ve tarzı ortaya çıkar.
Önemli olan insanların bu konudaki istek ve uyum/denge haline adapte olacak kurallara ve normlara katılma girişimlerinin varlığıdır.
Buna filozofların deyimiyle “Toplumsal Sözleşme” ifadesi yakıştırılsa da zaman ve şartların etkisiyle bu sistem ve düzenin varlığını yitirdiği veya önemini kaybettiği anlarda var.