Günümüz gençliği, içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullara rağmen büyük bir değişim içinde. Özellikle Batman gibi ekonomik imkânların kısıtlı olduğu şehirlerde, lüks tüketim ve dış görünüşe verilen önem giderek artıyor.

Maddi durumu kısıtlı olan ailelerden gelen gençler bile, sosyal medyanın ve toplumsal baskının etkisiyle gösterişli bir yaşam tarzı sergileme çabası içinde.

Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri, gençlerin harcama alışkanlıklarında görülüyor. Evde mütevazı sofralara oturan bireyler, dışarıda yüksek harcamalar yaparak adeta farklı bir kimliğe bürünüyor.

Örneğin, evinde sade bir yemekle karnını doyuran bir genç, arkadaş ortamında pahalı kahveler içmeyi tercih edebiliyor.

Klasik kahvehanelerden ziyade prestijli kafelerde vakit geçirmek, sosyal çevreye uyum sağlama ve statü gösterme çabasının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.

Peki, bu gösteriş tutkusu nereden geliyor?

Sosyal medyanın etkisi yadsınamaz. Gençler, gördükleri hayatları kendi gerçeklikleriyle kıyaslayarak, benzer bir imaj yaratma isteği duyuyor.

Fakat burada önemli bir çelişki var: Sahip olunmayan bir hayatı yaşamak için büyük fedakârlıklar yapılıyor.

 Aileler, çocuklarının eğitimine ve geleceğine yatırım yapmak için büyük çaba harcarken, gençlerin anlık statü kazanımı uğruna bu emekleri göz ardı etmesi düşündürücü.

Sonuç olarak, dış görünüş kaygısıyla yapılan harcamalar ve sosyal statü yarışı, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorun hâline gelmiş durumda.

Gerçek değerlerin farkına varmak, gösteriş yerine kişisel gelişime ve manevi değerlere önem vermek, bu sorunun çözümüne katkı sağlayabilir.

Gençlerin, ailelerinin emeğini ve kendi gerçekliklerini unutmadan, daha bilinçli bir yaşam sürmeleri, hem kendileri hem de toplum için daha sağlıklı olacaktır.