Birey insan yaratılışı ve gayesi dışında (ki bu alanda karşımıza inanç ve ilahi sezgiler çıkmakta) toplumsal hayatın genelinde var olmanın gereklerini yerine getirmenin çabasını gösterir. Amaç ihtiyaçları gidermek ve güvende olarak tehlikelerden uzak kalabilmektir.

Birey açısından düşünce yeteneği ve hislere sahip olma özelliği zaman/mekân birlikteliğinin genel anlamı olan yaşam sürecinin ana kaynağını oluşturur. Yani var olma gerçekliğine kavuşmak.

İnsanın fark etmesi gereken noktalardan biri birey olarak topluma, geçmiş hayatına, gelecekteki yaşamına, beraber yaşadığı diğer bireylere, yaşadığı mekânlara, çevresine ve doğal ortama bir bakıma mahkûm olduğudur.

Mahkûm olmak ifadesi yanlış anlaşılmasın.Kast edilen sosyal yaşam ve yaşam alanlarının ortaya çıkardığı insan topluluklarında bulunma zorunluluğudur.

Birey, gelişim evrelerini atlatarak gençliğe ve olgunluğa ulaştıkça, ayakları üzerine durarak tüm ihtiyaçlarını gidermeye başladıkça bağlılıkları/ortak paylaşımları artar. Çünkü yaşamın ve doğal hayatın gereği budur. Tek başına değil, topluluk içerisinde ortak yaşam alanlarında son noktaya doğru adımlar atmak.

Yaşam ve canlı hayatın insana verilen imkânları düşünüldüğünde aslında insana hiç de kolay bir sorumluluk ve yük verilmediği görülecektir.

Birey doğum ile başlayan hayat sürecinin ileri aşamalarında büyümek, eğitim görmek, aile kurmak, iş sahibi olmak, ihtiyaçlarını gidermek, sosyal ilişkiler ve toplumsal iletişimler kurmak zorundadır.

Birey kimlikli insan için yalnızlık ve tek başına kalmak bazen kaçılması gereken bir sığınak olsa da tüm hayatın yalnız başına sürdürülmeye çalışılması hem insan tabiatına hem de topluluk bilincine aykırılık anlamı taşır. Bireysel yeterlilik diye bir hayat modeli asla söz konusu olamaz. Temel gerçeklik ve insan içgüdüsünün ortaya çıkardığı ihtiyaç konusu ortak yaşam modeli ve ortak paylaşımlara dayalı toplumsal hayat biçimidir.

İnsanlık, özü itibariyle tek bir kaynaktan beslenir. Fiziki beden ile ruh enerjisinin birleşimiyle var olma kimliğine bürünen insan, toplumsal yapı içerisinde birey kimliği kazandığı andan sonra yaşam alanlarında farklı yaşam biçimlerine ve ortamlarına girer.

Bu durum üstünlükler doğurmaz, esaretler/kısıtlamalar yaratmaz, insanı köleleştiren haksızlıklara götürmez. Yaratılmış olmak tek ve değişmez ilkedir. Farklılık gözeterek bireyi yalnızlaştıran, devre dışı bırakan bireysel veya politik hiçbir anlayış bağlayıcı değildir.