Batman’ın özellikle kenar mahallelerinde büyüyen çocukları gördükçe içim burkuluyor. Ne doğru düzgün beslenebiliyorlar, ne kaliteli bir eğitim alabiliyorlar, ne de sağlıklı bir ortamda büyüyorlar. Elbette çocuklar Allah’ın bir lütfu, hiç kuşku yok. Ama insanın bakamayacağı, besleyemeyeceği çocuğu dünyaya getirmesi ne kadar doğru?

Sokaklarda yürürken 0-8 yaş arası çocukların başıboş bir şekilde oynadığını, dolaştığını görmek mümkün. Giyimlerinden ve genel hallerinden ailelerinin dar gelirli olduğu kolayca anlaşılıyor. Geçen gün bir mahallede kaldırımda yürürken genç sayılabilecek bir anneye rastladım. Tahminen 28-30 yaşlarındaydı. Kucağında bir yaşlarında bir bebek, karnında muhtemelen başka bir bebek daha… Eteğini tutarak arkasından gelen üç çocukla birlikte altı can. Tek başına… İnanın, hayretle izledim bu sahneyi. Cesaret mi dersiniz, özgüven mi… Bu dönemde böyle bir manzara görmek, insanı düşündürüyor.

O çocukları büyütmek kolay mı? Elbette hayır. Baba için zaten büyük bir yük, ama anne de şikayetçi gibi durmuyordu. Oysa hepimiz biliyoruz, ülke ekonomisi zor durumda. Ekmeğin bile aslanın ağzında olduğu bir zamanda geçinmek hiç de kolay değil. Ama buna rağmen özellikle Güneydoğu’da doğurganlık oranı hâlâ çok yüksek.

Eskiden köy ortamında çocuk sayısı bir avantajdı. Tarlada, hayvancılıkta çalıştırılır; aileye katkı sağlarlardı. Ancak şehirde işler değişti. Şehirde çok çocuk demek, çok masraf demek. Oysa birçok aile bırakın masrafı, temel ihtiyaçları bile karşılayamaz durumda. Devletin verdiği yardımlarla ayakta durmaya çalışan aileler var. Ama devlet desteğiyle bile sokakta büyüyen çocukların sağlıklı bir birey olabilmesi çok zor.

Aslında çözüm basit: Bakabileceğimiz kadar çocuk sahibi olmalıyız. Bu çocuklar daha sağlıklı büyür, daha iyi eğitim alır, daha iyi beslenir. Sefalet içinde, sokakta büyüyen bir çocuktan ideal bir vatandaş yetişmesini beklemek gerçekçi değil. Elbette istisnalar vardır; “Ben de böyle büyüdüm, şimdi doktorum, öğretmenim” diyenler çıkabilir. Ama onlar gerçekten istisnadır, geneli yansıtmaz.

Gerçeklerle yüzleşmek bazen can acıtır. Çünkü gerçekler tokat gibidir. Ve bizim gerçeklerimiz de her gün yüzümüze inen bir tokat gibi.

“Balık baştan kokar” derler ya… İşte sokaklarda büyüyen, sahipsiz kalan bu çocukların hikâyesi de baştan başlıyor. O çocukları dünyaya getiren, onları bu şartlara terk eden ebeveynlerde başlıyor her şey.

Ben derim ki: Bütçemizi, yaşadığımız coğrafyayı, imkanlarımızı göz önünde bulundurarak çocuk sahibi olmalıyız. Aksi halde, bugün “nimet” diye kucağımıza aldığımız yavrular, yarının büyük sıkıntılarına dönüşebilir.

Benden söylemesi…