Ah Beyrut ah, Sen ki, bir zamanların Almanya’sı idin.
Sen ki, bir Zamanlar Hollanda gibi yeşil idin.
Sen ki, bir zamanlar dünyanın en mutlu şehri idin.
Sen ki, Orta Doğunun Hong Kong’u idin
Sen ki dünyanın bir çok yerinde kendine biçare çekiyordun,
Senin ismin dillerden düşmüyordu.
Senin ihtişamın Dünya sınırlarını zorluyordu.
Seni görmek sende bir gün geçirmek bir hayal idi,
Dünya seni kıskanıyordu, Çünkü sen Mutluluklar ülkesi idin.
Sen hastaları ilaçsız tedavi eden bir doktor bir Hastana idin.
Sen bir yaşam idin.
Sen Cennetin yer yüzendeki yansıması idin.
Senin her sokağında bir hayat fışkırıyordu.
Senin caddelerin birer panayır.
parkların insanına huzur veren peri bacaları idi.
Pazarda nerde güzel bir eşya görünce, buda Beyrut’tan mı akla gelirdi.
Pazarları senin o renga renk elektronik eşyaların süslüyordu.
Senin adın bir kalite bir medeniyet idi.
Koşuşturan İşsizlerin sığınağı idin.
Memleketinde ekmek bulamayan soluğu sende alıyordu.
Sana ne yaptılar Beyrut.
Önceleri Müslüman ve Hristiyan Arapların çatışmasına sahne oldun.
Sonra İsrail Filistin savaşına sahne ettiler.
Dürzi, Hizbullah, İslami cihat yeryüzündeki birçok Örgütün yatağı yaptılar.
Herkes bir birbirine güvenmemeye başladı.
Şeytanlar oraya bir bir parmağını soktular.
Ah Beyrut sen bugün ölüm kalım savaşı veriyorsun.
Bir Zamanlar senin o karışık renkli ışıkların var ya, Denizdeki yansımaları bir bir söndü.
Günde sadece iki saat Elektrik verebiliyorsun
Bağların parkların susuz kaldı.
Caddelerin AVM’lerin müşterisiz kaldı.
Güzelim deniz Manzaralı Kaffeler genç siz kaldı.
Vitrinlerin boşaldı, Kaçakçıların yollarını gözleme durumuna düştüler.
Oyun parkları çocukların için güvenli değil.
Hava alanın kapanma durumuna gelmiş.
Orta Doğunun Paris’i bugünlerde İşçisine Memuruna Maaş ödeyemiyor.
Vallahi Beyrut senin sucun yok.
Sen her türlü kolaylığı ve neşeyi sundun.
Sahiplerine huzur verdin.
Dünyanın her tarafından misafir ağırladın.
Senin değerini bilemediler.
Sana sahip çıkamadılar.
Şeytanların oraya girmesini engel olamadılar.