Bilimsel ve teknolojik seviyenin üzerine çıkmak, modern araç ve makine hâkimiyeti ile insan hayatını lüks koşullara oturtmak veya ülkeler arenasında donanım ve stratejik zenginlikler itibariyle diğer devletlerin önünde olmak değildir.

Bireylerin veya toplumun zengin olması, refah içerisinde bulunması anlamına da gelmez. Ya da kültürel çeşitlilik sahibi olmak, dini ve ahlaki seviyeyi üst sınırlara çıkarmak da tam olarak kavramı karşılayamamaktadır.

Tüm bunların ortak paydasını oluşturan ve insanların zihin, kültür, yaşam biçimi, maddi imkânları, inanç zenginliği açısından bulunduğu seviyeyi işaret eden gelişmişlik modelidir Medeniyet...

Toplumun tüm maddi ve manevi değerleri ile anlam kazanan yönlerinin ortaya çıkardığı aşamadır. Bu manada geçmiş insan topluluklarını medeni kabul etmemek yanlış olur. Çünkü teknolojide ilerlemek veya modern araçlara sahip olmak yetmiyor.

Bilimsel çalışmalarda (Astronomi, Coğrafya, Tarih, Kültür, Din, Felsefe, Bilim, Sanat alanlarında) ileri düzeyde çalışmalarla veya mimari ve imar alanlarında gelişlim göstermiş birçok geçmiş toplumların varlığına şahidiz.

Şehir kavramı da yerleşik düzende yaşam alanları yaratan insanın topluluk halinde bulunması amacıyla meydana getirdiği büyük nüfus yapısını ifade eder. Artan insan sayısı ve iş kollarının Endüstrileşme ve Sanayileşme ile birlikte meslek gruplarına yönelmesiyle şehir olgusu ortaya çıkarak küçük-büyük çaplı yerleşim birimleri meydana gelmiştir.

Medeniyet kavramı şehir olgusu ile düşünüldüğünde, şehir yaşamında varlığını sürdüren insanın sosyal, siyasi, kültürel, kurumsal, ekonomik ve örgütlü yapısıyla sahip olduğu seviye ve gelişmişlik düzeyi tanımına bürünmektedir.

İhtiyaçların karşılanması, dayanışma ve iş bölümü çerçevesinde giderilmesi konusunda insan topluluğunun kendi yaşam alanlarını toplumsal yapı ile uyumlu hale getirme zorunluluğunu ifade eder. İşbirliği ve işbölümünü esas alarak toplumsal yapıyı oluşturan insan için amaç ihtiyaçların giderilmesi, mutluluğa ulaşmayı sağlayacak koşulları yakalamaktır.

Medeniyet seviyesinde bir toplumsal hayata sahip olmanın yolu sosyal ilişkilerin işbirliği ve dayanışma ilkeleri üzerine olmasına bağlıdır. Bunun için de adalet anlayışı ve iş bölümü esas alınmalıdır.

Zaten toplumsal düzen ve toplumsal işleyiş sisteminin sağlanması sonucu elde edilen medeniyet seviyesi ya da uygarlık ideali, sadece Batı kültürü ve diğer ülke modellerinin hayat şekillerini benimseyip, kabul etmekle elde edilmiyor.

Medeniyet kavramı teknolojik ve bilimsel gelişimeler seviyesi yönüyle tanımlandığı gibi toplumun ve hayat sürdüren insanların yaygın yaşam tarzı yönüyle de açıklanabilir. Sıkıntı toplumsal etkileşim ile başka ülkelerin veya toplumların medeniyet kültürünü örnek almaya kalkarken, taklitçilik modeline yönelmekte.

Çünkü kültür, değerler, inançlar, yaşam tarzları gibi insanı kuşatan donanımlar hem toplumdan topluma hem de kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Başka birinin veya başka bir toplumun yaşadığı şeyleri olduğu gibi kabul etmek, taklit etmeye yönelmek yozlaşma ve sosyal tahribat yaratarak, yıkıntı ve çöküntülere yol açar.

Uygarlık adıyla kavramsal ifade bulan gelişmişlik düzeyi itibariyle, aynı toplumda yaşayan veya farklı ülkelerde-devletlerde bulunan insanların-toplulukların gelişmişlik düzeyini işaret eden medeniyet kavramı, toplumun kendisinin veya her hangi bir devletin tüm yönleriyle gelişme durumunu ifade eder.

Medeniyet bir ülke veya toplumun zihinsel, düşünsel, bilim, sanat, teknoloji varlıklarının veya sermayesinin tamamını kapsar iken uygarlık daha geniş manada tüm toplumların ve tüm insanlığın maddi ve manevi varlığını önümüze serer.

Medeniyet belli bir zaman ve belli bir toplumda yaşayan insan topluluğunun ortaya koyduğu değerlerle sınırlı iken uygarlık kavramı yüzyılların birikimi ile ulaşılan teknoloji ve bilim seviyesi ile insan aklının eriştiği noktayı karşımıza çıkarır.

Bir tarafta medeniyet ve onun genel ifadesi uygarlık seviyesinin insan değer katması gereken zenginliği diğer tarafta yıkım ve acı bir tarihi ilke edinme amacı güden insan psikoloji… Gelişim ve değişimin doğrultusunu insan faydasına harcamayı, ölüm ve yozlaşmaya yol açan kayıpları canlı tutmaya eşdeğer tutuyoruz.

Toplumsal sınıf ayrımını her zaman çatışma kültürüne oturtmayı beceren insan, gelişim ve değişim modellerini sağlayan medeniyet ve uygarlık ilkelerini göz ardı etme çabasında.

Ayrımcılık sebebi olan düşünce, inanç ve değerler toplumsal bilinç ve dayanışma uğruna tahribatları önleyen engeller olarak kullanılmaya hazır olduğu halde, insan tarafından art niyetli kullanım ile sınıf çatışmalarının ve ideolojik farklılığın elemanı olacak yıkımların temeli olmadan öteye gidememekte.

Medeniyet ve uygarlık seviyesinin değerler, inançlar ve kültürler ile uyumlu olmanın yolundan geçtiğini unutmamak gerekiyor. Akıl sermayesinin, zihinsel varlığın, maddi ve manevi birikimlerin insanlığı getireceği noktaya ulaşmanın temeline koymamız gereken temel unsurlar kişisel benliğimiz, bilincimiz, şuurumuz, inancımız, irademiz ve akıl yeteneğimizdir.

Çıkarlar ve çatışmalar değil…