Ülkemizde kadın ve erkek eşitliği konusu ne yazık ki hâlâ tartışmaya açık bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu eşitsizliğin temelinde erkek veya kadın karakter yapısından ziyade, toplumsal ve kültürel faktörler yer alıyor.
TARİHSEL VE KÜLTÜREL ARKA PLAN
Eşitsizliğin ilk nedeni olarak coğrafyamız ve Müslüman bir ülke olmamız gösterilebilir. Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'e baktığımızda, kadının anne olarak yüce bir mertebede olduğunu görüyoruz. Ancak aile yapısı söz konusu olduğunda, erkek ve kadının aynı statüde olmadığı da bir gerçek. Birçok İslam ülkesinde şeriat kurallarının uygulanması, kadınların hak ve özgürlüklerini ciddi şekilde kısıtlıyor. Örneğin, mal varlığı paylaşımında kadının baba tarafından sadece yarım hisse alması, şeriat hukukunda geçerli bir kural.
Osmanlı dönemine baktığımızda da kadının toplumdaki yeri oldukça sınırlıydı. Kadınlar, adeta kara çarşafların arkasında kimliksizleşmiş, sadece evde eş ve anne olarak varlık göstermişlerdi. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı, ancak Cumhuriyet'in ilanı ve Atatürk devrimleriyle mümkün hale geldi. Eğer Cumhuriyet ilan edilmeseydi, bugün Suudi Arabistan benzeri bir yapıda yaşıyor olabilirdik.
CUMHURİYETLE GELEN DEĞİŞİM VE GÜNÜMÜZ
Cumhuriyet döneminde kadınlar hak ve özgürlüklerine kavuşmuş olsa da günümüzde hâlâ tam anlamıyla eşitlikten söz etmek güç. Mevcut hükümetin kadın haklarını güvence altına almak adına attığı bazı adımlar bulunsa da, kadın cinayetleri ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi sorunlar çözülmüş değil. Kadınların iş hayatında ve sosyal yaşamda daha görünür hale gelmesi için yapılan çalışmalar yetersiz kalıyor.
NEDEN EŞİTLİK SAĞLANAMIYOR?
Kadın-erkek eşitsizliğinin temel nedenlerinden biri sosyal güvenlik açıkları ve toplumsal algıdır. Psikolojik faktörler ve geleneksel bakış açısı da bu eşitsizliği beslemektedir. Hem Cumhuriyet hem de Müslümanlık perspektifinden bakıldığında, aile birliği ve sürdürülebilirliği her zaman ön planda tutulmuş, bireysel haklar arka planda kalmıştır.
EŞİTLİK İÇİN NE YAPMALIYIZ?
Kadın ve erkek eşitliğini sağlamak için cinsiyetçi yaklaşımlardan uzak durmamız gerekiyor. Fiziksel farklılıkların ön planda tutulmaması ve her iki cinsiyetin de kırmızı çizgilerinin belirlenip saygı duyulması büyük önem taşıyor. Cumhuriyet kadını ile Müslüman kadını arasında bir denge kurmak, doğru yerde doğru tavrı sergilemek eşitliğe giden yolda önemli bir adım olacaktır.
SONUÇ
Kadın cinayetlerinin ve şiddetin ülkemizin imajına yakışmadığını kabul etmeliyiz. Bu vatan, kadınlarımızın azmi ve çalışkanlığı ile ayakta durdu. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü bu bilinçle kutlamalı ve kadınlarımızın gücünü unutmamalıyız. Unutmayalım ki, Avrupa'da da kadın-erkek eşitliği kolay sağlanmadı. Biz, tarihsel farklara rağmen bu yolda iyi bir ilerleme kaydediyoruz.
Tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyor, onlara hayat boyu mutluluk ve özgürlük diliyorum.
Hoşça kalın.