Batman’da sokaktaki vatandaşa kurumların işleyişiyle ilgili görüşlerini sorduğunuzda, büyük bir çoğunluğun şikâyetçi olduğunu görürsünüz. Peki, bu memnuniyetsizlik nereden kaynaklanıyor? Sorun, çalışanların tutumundan mı, yoksa idarecilerin yaklaşımından mı? Belki de her ikisinden de... Biz gazeteciler olarak sıkça bazı olaylara tanıklık ediyoruz. Mesela, bir kurum müdürünün kapısına özel bir sekreter koyduğunu, yanına da “özel bir postacı” eklediğini görüyoruz. Vatandaş, bir sorun veya şikâyetle geldiğinde, şikâyeti not alınıyor. Ancak şu soru cevapsız kalıyor: Bu iletilen sorunların kaçı müdüre ulaşıyor? Ya da ulaştığında müdür ne yapıyor? Genelde olan şu: Müdür, kendi personelini eleştirmez. Hele o personeli kendisi göreve getirmişse, onu savunur ve vatandaşı haksız çıkararak gönderir. Vatandaş bu durumda, derdine çare bulamadığı için bir üst makama ulaşmaya çalışır. Ancak bu da kolay bir süreç değildir. Üst mercilere ulaşmak için bir "tanıdık" veya "etkili bir kişi" bulması gerekir. Ama bu çabalar genellikle sonuçsuz kalır ve vatandaşın mücadele azmi tükenir. En sonunda şikâyetinden vazgeçmek zorunda kalır. Bu durum sadece Batman’da değil, birçok başka şehirde de yaşanan bir gerçektir. Kurumların işleyişindeki bu aksaklıklar, vatandaşı yıldıran bir sisteme dönüşmüş durumda. Oysa, devlet kurumlarının temel görevi, vatandaşa hizmet etmektir. Devlet memurları, halkın vergileriyle maaş alır ve vatandaşı dinlemek, onların sorunlarına çözüm bulmak için görev yapar. Ancak ne yazık ki, vatandaşın parasını ve güvenini hiçe sayarak kendini halktan üstün gören bazı müdürler ve memurlar, bu anlayışın tam tersine davranmaktadır. Bu yaklaşım, vatandaşla devlet arasındaki bağı zayıflatmakta ve güveni sarsmaktadır. Devletin, kurumlarına ve bu kurumlarda çalışanlara hatırlatması gereken çok net bir gerçek var: O koltuklar, vatandaşı dinlemek ve sorunları çözmek için vardır. Halktan kopuk bir yönetim anlayışıyla, toplumun güvenini ve huzurunu sağlamak mümkün değildir.