Peygamber Efendimiz (asm): "Gerçek zenginlik malın çokluğu değildir. Aksine gerçek zenginlik gönül zenginliğidir." buyurmuştur. Fakat insan hiç bitmeyecek olan gönül zenginliği yerine daha çok mal zenginliğini ister, gözünü hırs bürür, kazandıkça kazanmak arzusu içini kaplar. İnsanların bu ruh hâlini sevgili Peygamberimiz; "Âdemoğlunun iki vâdi dolusu malı olsa, üçüncü vâdiyi de ister. Âdemoğlunun iç boşluğunu (ihtiraslı gönlünü) topraktan başka bir şey dolduramaz. Şu kadar ki, bu ihtirasından tövbe eden kişinin tövbesini Allah kabul eder." (Müslim, Zekât, 116) sözleri ile açıklamıştır. Başka bir hadis-i şerifte de; "Yaşlı kimsenin kalbi iki şeyi sevmekte dâimi gençtir: Uzun hayat isteği ve mal sevgisi." (Müslim, Zekât, III) buyurularak, mala olan bağlılığın bir ömür boyu devam edeceği haber verilmiştir. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: "Şeytan sizi, fakir olacaksınız diye korkutur, size cimrilik ve sadaka vermemekle emreder. Allah ise lütfundan bir mağrifet ve fazla üstünlük vaad ediyor." (Bakara, 2/167). "Âllah'ın fazlından kendilerine verdiği şeye cimrilik edenler, hiçbir zaman onu kendilerine faydalı sanmasınlar. Aksine bu, kendileri için bir şerdir. Onların cimrilik ettikleri şey, kıyâmet günü boyunlarına dolanacaktrr. Göklerin ve yerin mîrası Allah'ındır. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdârdır." (Âl-i İmrân, 3/180). Bir Müslümanın, hadis-i şeriflerde belirtilen mal hırsını yenerek, âyetlerde belirtilen şeytanın aldatması ve cimrilik duygularını alt ederek, Allah'ın kendisine bir ihsan, bir lütuf, bir nimet olarak verdiği malından hayır yolunda, Allah ve Rasûlü'nün emrettiği şekilde harcaması, şüphesiz çok asîl bir davranıştır. Böylece nimetin kadri bilinmiş, şükür edâ edilmiş ve Hakk'ın rızasına ulaşılmış olur. Lâkin, Cenab-ı Hakk'ın gerçek anlamda bir yardımda bazı özellikler aradığını görüyoruz. Âl-i İmrân sûresinin 92. âyetinde Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "Sevdiğiniz şeylerden sadaka vermedikçe, siz, cennete eremezsiniz. Allah yolunda her ne harcarsanız muhakkak Allah onu bilir." (Âl-i İmrân, 3/92). Şu halde biz, mal sevgisi ile Allah rızasını kazanmak arasında bir tercih yapmak zorundayız. Bir imtihandan geçiriliyoruz. Mallarımızdan sevdiklerimizi, sırf Allah rızasını umarak, yoksullara verirsek bu imtihanı kazanmış olacağız. Bu konuda Peygamberimiz (asm)'in yakın dostlarının davranışları bize örnek olmalıdır. Enes b. Mâlik şöyle anlatıyor: "Ensar'dan Ebû Talha, Medine zenginlerinden idi. Kendisinin en çok sevdiği malı da, Mescid-i Nebevî'nin karşısındaki Beyraha denilen bahçesi idi. Rasûlüllah oraya gider ve içindeki güzel sudan içerdi. "Sevdiğiniz şeylerden sadaka vermedikçe, siz, Cennete eremezsiniz." âyeti nâzil olunca Ebû Talha kalkıp Rasûlüllah'ın yanına geldi, ve: " Allah, Kitabın'da; 'Sevdiğiniz şeylerden sadaka vermedikçe, siz, cennete eremezsiniz.' buyuruyor. Mallarımın bana en sevimlisi Beyraha'dır. O, Allah için bir sadakadır. Bu sadakanın hayrını ve Allah katında onun tükenmez bir âhiret azığı olmasını umarım. Yâ Rasûlüllah! Bu bahçemi istediğin yere sarf et, dedi..." (Müslim, Zekât, 42).