Geçen hafta ana babaların çocuklarının eğitimi üzerindeki tasarruflarına değinmiştik bu hafta da aynı konuya devam etmek istedim.
Ana-babalar, kendilerini hem çocuklarını yetiştirmeye adıyorlar hem de onlardan emeklerinin karşılığını bekliyorlar. Çocuklarından özellikle sevgi ve saygı istiyorlar. Gerçekten, onlarla çocukları arasında böyle bir duygu bağı olması gereken bir şeydir. Fakat bu konuda çok titiz hareket etmem beni çocuğuma karşı düşman yapmaz mı? Bu takdirde, çocuğum kendi içine kapanmaz mı? Fakat; tersine, özgürlüğe dayanan bir eğitime önem verirsem, yani çocuğuma arkadaşça davranırsam, bu defa o beni artık hiç saymaz; böylece çocuğun ev hayatı bir cehennem halini alır.
Görülüyor ki yine aynı zor soruyla karşılaşıyoruz: Otorite mi? Özgürlük mü?
Akla uygun bir şekilde hareket eden insanlar bize bunun bir ölçü meselesi olduğu cevabını verebilirler. Fakat bu ölçü nerededir ve bunu nasıl belirlemeli?
Bu meseleyi otorite ile özgürlük arasında kaçınılması imkânsız bir seçmeye irca etmek, meselenin ancak bir kısmını anlatmak demektir. Çünkü bu takdirde, hareket ve faaliyet halinde olan canlı ve somut bir gerçeğin iki zıt kutbundan yalnız biri seçilmiş olur.
Kendimize bir soru soralım; ana-babalar, bu basitleştirici hareket tarzını niçin kabul ediyorlar? Bu soruya iki farklı şekilde cevap aradım.
a) Bunun en açık sebebi şudur: Ana-babalar işlerinden yorgun ve sinirli döndükleri için sessizliğe ve dinlenmeye ihtiyaçları vardır. Evlerinde tam bir barışın ve huzurun hüküm sürmesini isterler. Bunu nasıl elde ederler? Bu konuda, akla yatkın özel bir metotları yoktur. Her ana-baba kendi karakterine ve duruma göre hareket eder. Meselâ, zinde ve zorba ana-babalar, kuvvetli bir disiplin uygulayarak çocuklarını sessiz durmaya zorlarlar. Zayıf karakterli ana-babalar ise, birden bire parlayıp çocuklarını birkaç defa boş yere azarladıktan sonra işi oluruna bırakırlar. Veyahut akla uygun hiç bir sebep yokken, çocuklarına bazen kızarlar, bazen de merhamet gösterirler. Bu çok zararlı bir yöntemdir, tutarsızlık çocuk gelişiminde en zararlı hatalardan biridir.
b) Başka bir sebepte şudur: Ana-babalar, eğitimin amacı hakkında her zaman açık bir bilgiye sahip değillerdir. Çocuklarının geleceğini düşündükleri zaman, onların yalnız maddi hayatını göz önünde bulundururlar: Yani, çocuklarına sadece iyi bir meslek sağlamayı ve onları kazançlı bir şekilde
(baş göz etmeyi) düşünürler. Bu elbette değerli bir düşüncedir. Fakat unutulmamalı ki, çocuğun bunun dışında başka bir bireysel varlığı vardır ve bu varlığı çapraşık bir özellik gösterir. Çocuğu yetiştirme görevini benimseyen bir insanın onun bu çapraşık varlığını bilinçli olarak göz önünde bulundurması ve bunda başarı göstermesi için de gerekli olan bütün çareleri tam ve mantığa uygun bir şekilde araştırması ve düşünmesi gerekir.
Bir çocuğu yetiştirmek, buluğ çağına kadar ona rehberlik yapmak, yani, ölçülü, çevresine iyice uymuş, topluma faydalı bir insan yetiştirdikten sonra ona hayatın kapılarını açmak demektir. Bu haftaki yazımda son olarak belirtmek istediğim şey: Ana-babalarla çocukları arasında öncelikle karşılıklı güven ve ilişkide istikrar köprüsünün kurulmasının ehemmiyeti üzerinedir, bu konuyu da önümüzdeki haftalarda inceleyeceğiz. Önümüzdeki haftaya dek esen kalın.