Aylardan Nisan günlerden Pazar. Öğle sonrası.
Dışarıda tam bir bahar havası. Bu havada eve tıkanmak akıl karı değil. Bir gün önce elime geçen Ermeni yazar ZavenBiberyan’ın Karıncaların Günbatımı romanını alıp dışarı atıyorum kendimi.
Kitap, 1942 tarihli Varlık Vergisi uygulamasıyla bu ülkede yaşıyorlar diye ‘gayrimüslimlerden’ var olduklarının karşılığı olarak vergi alınmasını ve bu ‘vergi tahsili’ sonucu yoksullaşan zengin bir Ermeni ailenin hikayesini anlatıyor.
Dışarıda güzel bir güneş.
Tek bir gün tatili olan onlarca insan sokaklarda, parklarda bu gününü tüketiyor.
Ben ise yapmaktan çokça zevk aldığım şeyi yapacağım.
Zapatista Kafeye gidip kahve içip kitap okuyacağım.
Kafe işletmecisi Deniz bugün biraz dalgın. Kapı önüne oturmuş müzik dinliyor.
Ben ise kafenin arka masalarına geçip siparişimi veriyorum. İçerisi kalabalık değil birkaç kişi tek var.
Arka masamda biri var o da kitap okumaya gelmiş. Ön masalarda birkaç çift onlar da benim gibi yapabilecekleri en güzel şeyi yapmak için gelip oturmuşlar.
Buranın çok güzel bir diğer yanı da müzikleri. Biraz müzik çalıyor fakat sonra duruyor ve ön masada birkaç arkadaş kendileri çalmaya başlıyor.
Aşk şarkıları çalıp söylüyorlar sonra sadece enstrüman…
Kitap okurken zerre rahatsız olmuyorum.
Güneş hala orada. Oturduğum yerden kafenin ve mahallenin hemen her yerini görüyorum. Müzik durmuyor güneş içeri sızmaya devam ediyor. Kahvem geliyor içiyor ve okuyorum.
Kitap akıyor Ermenilerin çektiklerini, İstanbul’un ikinci dünya savaşı zamanı yoksulluğunu anlatıyor. Ermeni genç Baret öfkeli. Hem de çok öfkeli.
Dışlanmasına öfkeli, yoksulluğa öfkeli, üç yıl süren askerlikten sonra gelip sürünmeye, bir işe girmek için ona buna yaranmaya zorlanmaya öfkeli, toplumun yozlaşmasına, okumanın bir şeye yaramamasına öfkeli…
Kitap ilerliyor, müzik devam ediyor güneş içeri biraz daha sızıyor.
Uzunca bir süre kitaba odaklanıyorum. Baret’in amcası Dırtad’ın“Pazardan pazara bir yarım gün kalır sana hayatından. Eğer o yarım gün de yaşıyorum demek için yetiyorsa,işin iş. Sen yaşadığını sanırsın. Eğer yaşamak, senin için yemek, giyinmek, bir delikte başkası için çalışmaksa, eğer nefes almaksa, hazmetmek için ilaç almaksa, uyumak için ilaç almaksa, sevişmek için ilaç almaksayaşıyorsun tabii. Benim için yaşam bu değil. Ben tenimde, kanımda hissetmeliyim dünya yüzünde yaşadığımı. Her dakika, uykumda bile. Evrenin ortasında olduğumu, onun bir parçası olduğumu hissetmeliyim” diye devam eden müthiş konuşmasını dinlerken ara veriyorum.
Müziğe odaklanıyorum yine.
Ne güzel bir şey aylardan Nisan, günlerden Pazar, öğle sonrası…
Güneşin, müziğin, kahvenin, kitabın tadını alıyoruz.
Hayır bugün haberlere bakmamalıyım. Bugünü böyle geçirmeliyim.
Gençler ölmesin. Yalvarırım ölmesin. Ne dağda ne şehirde ne parkta ne okulda gençler, çocuklar ölmesin diye yalvarabilirim belki yaratana. Ama bugün lanet ve bitmeyen haberlere bakmamalıyım…
Biraz müzik dinleyebilirim, biraz kitap okuyabilirim ve çokça sevebilirim bugün. Çok sevebilmek: dünden çok yarından az