Asıl Kıyamet insanın kendi içinde yaşanır.
Başı ile sonu belli olan, var olmak ile yok olmak sınırları arasında bir yaşama süreci olan insanın gideceği adres belli.
Yaşamın ve zaman-mekân birlikteliğinin son bulduğu noktada, tüm var olan ve önceden var olmuş insanların dirilmesi-ayağa kalkması anlamı taşıyan zamanı ifade eden “Kıyamet” kavramı, toplanma ve hesap verme sahnesinin genel adıdır.
İlahi açıdan yapılan yorumların karşı cephesinde bulunan bilimsel ve mantıksal veriler “Son bulma noktası” nın ötesini değişik metafizik yorumlarla açıklamaya çalışırken, söyleyecek söz bulamıyor.
Söyleyecek söz bulamamak ve değişik dini inançların yanında farklı insan tipleri ve kültürel değerlerin etkisiyle ortak inançlar noktasında farklı hayat sürdüren toplumlarla aynı çatı altında buluşmak imkânsızdır. Yani öte taraf ve ahiret hayatı gibi dini ilkelerimizin herkes tarafından kabul edilmediği bir dünyada yaşıyoruz.
Dini manada “Kıyamet” kavramının inanç boyutunu tartışmak değil maksat!
Yazılanları tekrar ederek dini alanın konu edinerek sayısız eser ortaya koyduğu detayları ve noktaları tekrar etmek derdinden çok, insanın kendisini ilgilendiren ve kendi dünyasını kurduğu yaşam koşullarının ortaya çıkardığı olumlu-olumsuz olaylar örgüsüdür kastedilen.
Çünkü insanın “Dış Dünya” sı gibi bir de asıl fırtınaların, savaşların, duygu-düşünce dalgalanmalarının, içgüdü ve dürtülerin tatmin edilme ihtiyacının büyük etkiler yarattığı “İç Dünya” sı var. Davranışları belirleyen, eylemleri ortaya çıkaran, duygu-düşünceleri yönlendiren ve hayatın çevre-insanlarla yaşayabilme alanını belirleyen temel dinamiklerin çıkış noktası ve kaynağı iç dünyamızdır.
“Asıl kıyamet insanın kendi içinde yaşanır” ın anlamı da psikolojik yapısı ile iç dünyasının esiri olan insanın yaşam sürecindeki eylemleri ve söylemleri üzerine sergilediği genel karakteristik özelliklerdir.
İçgüdü ve dürtülerin ortaya çıkardığı ihtiyaçların giderilmesi için iç dünyamızdan kaynaklanan uyarıcılar ve beklentiler her zaman davranışları ve eylemleri belirleyen faktörler olmuştur. İradeyi kontrol ile akıl gücünü kullanabilme potansiyelinin yitirilmesi insanı yıkıcı ve öldürücü eylemlere iter. Önemli olan akıl ve irade sermayesini kullanabilme ve duygulara-ihtiyaçlara esir olmamadır.
Kıyamet olayı ile inandığımız zaman diliminde, var olan her şey nasıl yok olacak ve yokluk sınırlarının ötesine geçilecekse; İnsanın bilinç ve düşünme yeteneğini yitirmesi de aynı etkiyi yaratarak kontrolsüz ve zararlar doğuran olayları önümüze koyacaktır.
Çözüm noktası insanın nefsine, zevklerine, temel ihtiyaçlarının esaretine, yıkıcı dürtülerine ve egoist duygularına yenilmemesidir.
Özgürlüklerin yok edilmesi, zarar vermek ve yıkımlara yol açmak sadece kendimizde kıyamet yaratmıyor; Çevremizi ve insanları yıkıma götüren sarsıntıları yaratarak, barış ve güven içinde yaşama amacı taşıyan insanda değersizlik ortaya çıkarmaya neden olabiliyor.
Aslında kendi içimizde kıyamet yaşamanın nedenini kendimizde aramak yanlış olmayacaktır. Hayata ve yaşama verdiğimiz anlam kadar var olduğumuz unutuluyor. Hayat, kendimizi bulmak ve özümüze dönüş anlamı taşıyan değerlere-bilince varmaktır. Yaşam ve enerji, hayata yeni anlamlar katabilmektir. Yeni yaşamlar aramak veya kendi var olan dünyamız dışında yeni hayatlar yaratmaya çalışmak çatışmalar ve bunalımların sebebi olabiliyor.
Aldanmak hatasına düşmek pişmanlıklar yaratsa da bireysel kapasitemizi kullanma cesareti ile olayları, insanları, ortamı ve zamanı yönetebilmenin başarısını göstermek gerekiyor. Çünkü Mutluluk da huzur ve barış da hak edildiği kadar insana nasip olur.
Hiç bir şey kendiliğinden meydana gelmiyor…
YORUMLAR