Anlaşılmaz olan insanın kendisidir!
Yapılan veya araştırılan tüm konuların özü olan insan, hala anlaşılmazlar denkleminde belirsizliklerle dolu olarak yaşam alanında zaman-mekân hakkını kullanma derdinde.
Donanımlarını insan olma ve var olma gibi ilahi bir bilinç üzerine inşa etmesi gereken varlığın kaçınılmaz kaderinin son noktasında bir sınır bekliyor. Ölüm ve varlığın sonu anlamı taşıyan yolculuğun adayı olan Ruh için aslında zaman-mekân alanı olan dünya sahnesi, tanınan bir şansın veya verilen bir fırsatın bileşkesidir.
Geçici olan (dünya sahnesi) ile asıl-sürekli olanı (ebedi hayat veya ahiret yaşamı) algılayamayan, belirsizlik taşıyan bir yaşam döngüsünü kendisine mahkûmluk kabul etme anlayışını bir kenara bırakmayan insan için varlığını tanımlayamama gibi bir yetersizlik söz konusu!
Donanımları olan insan açısından akıl, irade, duygu, düşünce, ruh, organik yapı ve nefis (sayılanların tümünü içeren ve insan bedeni, kan, arzu, istekler, fiziki organların tamamı) denilen ihtiyaçlar-beklentiler ve zevkler zinciri kendini unutma, varlığını sorgulayamama, kimliğini yitirme sonuçlarını doğuruyor.
Yani terbiye edilmesi gereken sözler, düşünceler, duygular, davranışlar, görüntüler var. Terbiye edilmesi gereken sosyal kimlikler, etnik kimlikler ve kişilik yapısının temel parçaları var. Nefis, kişinin öz varlığı anlamında temel kişilik unsurlarını ifade eden tüm yaşamsal gereksinimlerinin bütününü işaret eder. Bir bakıma nefis terbiyesi tüm insani donanımların merkezi olarak hayatın tüm alanlarının terbiyesini kaplayan bir süreci önümüze koyar.
Terbiye kavramının bir karşılığı “Temizlik” manasına geldiğinden, nefis terbiyesini duygu, düşünce, davranış ve söylem temizliği anlamında değerlendirmek gerekiyor. Daha doğrusu kötülükten, günahtan, haramdan arınma ve saf hale getirecek bir yaşam modeli yaratma özelliklerini edinmek amacı kastedilmektedir.
Nefsi temizlemenin yolları vardır. Öncelikle kötülük ve günah yüklü olan benlik bilincini fark etmek gerekiyor. Kötülüğün ortadan kalkması amacı güderek, günahlardan arınmanın pişmanlığını duyumsamak lazım. İnsan, kötü olandan kaçınmak isteği ve iradesine sahip değilse, kurtulma ihtiyacı duymuyorsa çabalar boşunadır.
Şüphe duymayan ve kötülükten sakınmaya ikna olan insana hırslarından sıyrılma fırsatı verilmelidir. Bu fırsatı bulan kişi veya gruplar için iradeleri açısından kötülük ve günah kavramları kabul edilemez olmalı ve zarar verici girişimlerden uzaklaşmayı benimsemek şart koşulmalıdır.
İnsanı olgunlaştıran ve tecrübelerle kötülüğü-günah olanı yaşamından çıkarma çabası taşıyan kişi için sorumluluk edinme, toplumsal hayata katılma ve özgürlükleri herkese layık gören bir hayat felsefesi edinme tek hedef olacaktır.
Bu manada “Nefis” kavramının iki anlamda tanımlamaya uğradığı görülüyor. İlk anlamı “insanın kendisi, yaşayan canlı varlık ve taşıdığı özelliklerin bütünü olarak canlı organizma” olmakta. İkinci anlamı da “insanın duygu, düşünce, heyecan, zevk, hırs ve doğuştan gelen tüm kişilik unsurları” diye ortaya konmakta.
Yani donanım sahibi insan ile insanın yaşamını kuşatan tüm özelliklerini ifade eden nefis kavramının hayatın şekillenmesinde merkezi bir konumda olduğu görülüyor. İnsana bahşedilen yetenekler, beceriler, üstün özellikler itibariyle akıl ve irade sahibi insan modelinin tanımı işaret edilmektedir. Çünkü nefis tanımı ile yaşayan insan ve canlı olan varlık merkezli organizma ifade edilir.
Hata yapma ve kendi özgürlüğü adına eylemde bulunma hürriyetini taşıyan insan için hırslar, hevesler, zevkler, tatmin olma dürtüsü doğal bir hak arayışına eşittir. Özgürlük manasında nefis terbiyesini arka plana almak aklımıza, zekâmıza, irademize, hayatımızın özgürlük alanlarına ihanet etmekle birdir.
Nefsimizin, daha doğrusu insani ihtiyaç ve beklentilerimizin hoşlanmadığı olaylar ve durumlar karşısında kişisel çıkarlar ve menfaatler ağır bastığından dolayı başkalarının özgürlükleri ihlal edilmekte, zarar verici eylemler sonucu başkaları mağdur olabilmekte. İlahi tabir ile ifade etmek gerekirse “nefsine zulmetmek” ya da “nefsini satmak” gibi sıkıntılı krizler anında, insan yerine göre mağdur veya yerine göre zalimlik rolüne bürünebiliyor.
Önemli olan ise “nefsini öldürmek” diye ilahi tabirle önümüze konan sınırları gözetmektir. Çünkü bireysel özgürlüklerin kullanılması farklı, toplumsal özgürlük sınırlarını yıkmak ve yok saymak farklı anlamlar taşır.
Kimse sınırsız özgürlük hakkına sahip değildir ve insan sınırsız özgür değildir.
YORUMLAR