En büyük silahımız bu…
Kin duyulacak veya nefret edilecek çok şey var. Yeter ki istenmeyen veya beklentilere karşılık vermeyen herhangi bir şey olsun.
İnsan tabiatı öylesine bir yapıya sahip ki, iç dünyasında kişilik özelliği olarak birçok değişken özellik ve alışkanlıklar var. İnsan fıtratına verilen bu değişken özellik ve alışkanlık, insana tanınan özgürlük bilinci ve irade hürriyetinin bir sonucudur. Kontrol ve kullanım hakkı tamamen kendisine sunulmuş bir fırsattır.
İyi olandan veya kötü olandan yana kullanmayı özgür iradesiyle seçme alternatifi kendi öz benliğinin varlık sebebidir.
Zekâ kapasitesi, irade gücü, akıl tahlili, benlik bilinci, sosyal kimlik şuuru, duygu ve düşünce boyutu, hisler dünyası, kin veya nefret duyumu, ihtiras ve arzu esareti, zevk ve tatmin olma dürtüsü ve bedensel yapının, ihtiyaç duyduğu tüm unsurların uyarıcı hali insanı zengin bir sistematik yapıya oturtan parçaların bileşkesidir.
Bu zengin bütünlük ve kontrol mekanizması ile insan, diğer bireylerle özgür eylem alanları ve yaşam alanlarında rahat hareket-davranış serbestisi ile hayatını sürdürmenin derdindedir.
Temel ihtiyaçlarla birlikte insan tabiatında değişik eylem tarzları ortaya çıkaran özellikler sayesinde, var olmanın temel dayanağı olan yaratılış felsefesine yanıt bulunmuş olunur. Çünkü var olma ya da varlık kazanarak yaşam şartlarına kavuşmanın özünde ki gizli hikmet, insanın yaptıkları-ettikleri ile varmak istediği hedefe ulaşmanın yolunda iyi mi, kötü mü bir seçeneğe yöneleceğini tespit etme amacı vardır.
Yaşamın temel amacı korunmak (can ve mal), ihtiyaçları gidermek (yeme-içme eylemi), özgür hareket etmek (esaret ve baskıdan uzak durma), düşünce ve duygu zenginliği yaşamak (serbest düşünme, düşünce baskısı görmeme) ve inanç duygusunu tatmin etmek (istediği dine inanma, ilahi hayatı yaşama) olduğundan sınırlar ötesi düşünme ve sorgulama yapma becerisine kavuşmak gerekiyor. Çünkü biz (insan, kişi, birey, canlı varlık, yaşayan topluluk) tek bir kişi değiliz.
Beden ve ruh gibi maddi ve manevi varlık boyutunun donatıldığı bir bütünsel yapıdan oluşuyoruz. Ruh, beden, akıl, nefis gibi unsurların bileşkesi olan bir Can; Ayrıca iyi ile kötü arasında taşıması gereken bir yaratılış özelliği olarak Melek (iyilik) ve Şeytan (Kötülük) karakteri gösteren asil bir varlığımız mevcuttur.
İyilik ile Kötülük arasında gidip-gelen insan için hırs, ihtiras, kin, intikam, erdem, ahlak, sorumluluk kavramları arasında seçim yapma zorunlulukları yaşanmakta. Özellikle kin dürtüsü yaşanmış acı olayların, edinilmiş kötü tecrübelerin sonucu olarak nefret duygusunun insana yönelik yıkımlarının temeli olmakta.
Nefret ya da daha ağır anlamıyla kin dürtüsü birileri için uzak durulması gereken bir ateş bölgesi iken, birileri için hayatın gayesi veya yaşamın yegâne nedenidir. Çünkü yaşanan veya karşılaşılan olaylar-insanlar kişi için kindarlık duygusu ve nefret uyarımı yaratırken, tek düşünce intikam ve hırsların yakıcı-yıkıcı eylemlere dökülmesidir.
Kin birine, birilerine, olaylara, düşüncelere, topluluklara, inançlara ya da nesnelere yönelik, insandaki hırs duygusunun yıkıcılık ve intikam eylemi yüklenmiş halidir. Kişinin içinden birilerine karşı duyulan öç-intikam alma amacı taşıyan düşmanlık tepkisidir.
Nefret, duygu olarak kişilere, düşüncelere, fikirlere veya olaylara karşı kızgınlık, küskünlük duyma şeklinde ortaya çıkan tepki halidir. Kişinin öfkesinin ve düşmanlık duymasının gerek bilinçaltında tutularak gerekse davranışlara dökülerek tepki şeklinde yansıması diye tarif edilebilir.
En kötüsü kişinin kendisine, insanın kendi benliğine ve varlığına duyduğu nefret duygusudur. Kendisine olan nefretin kine dönüşmesi ile insanın sınır tanımama gibi bir isyankârlık kimliğine dönüşümü, tüm kötülüklerin ortaya çıkmasında belirleyici sebepler olmakta. Nedeni de kendine olan inancın ve yaşama dair bağlılık duygusunun yok olmasıdır.
Şiddet ve yalnızlaşma gibi çağın iki ana problemi olma belirtisi gösteren kavramların temelinde aslında kişinin tahammül sınırlarının ortadan kalkması bulunur. Tahammül ve sorumluluk bilincinin yok oluşunun yarattığı içine kapanma gibi yalnızlık duygusunun kişiler-toplum parçaları üzerinde nefret duyguları yaratmakta.
Zamanla kin duygularını körükleyen ve maddi sıkıntıları ortadan kaldıramayan birey için öfke dolu bakışlarla çevresine yönelmesi kaçınılmaz olmakta.
Büyüklerine, ailesine ve çevresinde bulunan yaşam parçalarına nefret duyacak kadar dolu olan insanın bu hale gelişinde kişisel problemler kadar çevresel etmenler de rol almakta. Beklentilere cevap alamama, ihtiyaçların giderilememesi, kayıpların yaşanması, maddi yetersizliklerin baş edilemez hale dönüşmesi ile stres ve bunalım dürtülerine kapılan insan için tek çıkış noktası hırs-nefret yüklenmek oluyor ne yazık ki…
YORUMLAR