Bütün sıkıntı ne biliyor musunuz?
Kendi üretim gücümüzü kaybetmiş olmak! Asıl gücümüz ve ana kaynağımız olan Toprak’ tan kopmak, Hayvan türleri ile yollarımızı ayırmak ve doğal kaynaklarımızı değerlendirme becerimizi küllendirmek asıl sorun!
Ülkemizin ve bölgemizin sermayesi olan doğal şartların verdiği avantajları kullanmayı unutmamak ve “Eski üretim gücümüze kavuşmanın alt yapısını nasıl oluştura biliriz?” sorusundan hareketle kendimize yetmenin üretim şartlarını bulmanın arayışlarına girmek gerekiyor.
Gıda, vaz geçilmez besin zincirimizin insan hayatındaki değeri itibariyle olmazsa olmaz kabul ettiğimiz ana yaşam kaynağımızdır. Su gibi hayat veren ana kaynağım ikinci basamağında gıda elemanları bulunur. Su doğada doğal halde kullanılmaya hazır halde bulunurken, gıda unsuru, üretim aşamalarının uygulanması gereken bir emeği ve sermaye gücünü özünde barındırır.
Gıda, yaşanan günümüz teknolojik hayatın ve kentsel yaşamın kendiliğinden oluşan bir besin bütünlüğü değil, ihtiyaçların giderilmesi amacıyla alınacak besinlerin elde edilmesi için değişik aşamaların söz konusu olduğu, insan emeğine dayalı bir yapılanmaya dayanır: Üretim!
Üretim-tüketim ilişkisinin ortasında olan insanı doyuracak bu zincirin emek harcanarak sağlanan ürünlerinin ortaya çıkardığı besin değerlerinin tüm herkesi kapsadığı ortada. Ama sadece üretim aşamalarını takip etmekle iş bitmiyor. Önemli olan diğer nokta ise sağlıklı ve bozulmamış besinlerin üretilmesi.
Yani kansere neden olan genetiği değiştirilmiş organizmalardan üretilen gıdalar değil kastedilen, endüstriyel katkılarla organik içerikleri bozulmamış besinlerden bahsedilmekte. Anadolu topraklarının geçmişten beri yerli halkı tarafından kullanılan Tohum sayesinde ayakta kaldığımızı söylemeye gerek yok. Örneğin Buğday gibi ana karaktere sahip ürünün ne anlam ifade ettiğini ve sağladığı kazançların ne olduğunu sorgulayabiliriz. Çünkü son yıllarda hibrit tohum diye tek kullanımlık hammaddelere yönelim had safhada.
Ama genetiği değiştirilmiş veya endüstriyel aşamalara uğramış Buğday tohumunun ne sonuçlar doğurabileceği sorgulanıyor mu?
Ürünlerin küflenmesini önlemek, rengini ve kokusunu korumak amacıyla katkı olarak üretimde kullanılan zehirli maddelerin konumu ne? Tatlandırıcılar ve şeker yerine kullanılan yapay katkı maddeleri ile Obezite’ yi canlandıran, Şeker Hastalığı ve Diyabet rahatsızlıklarını tetikleyen katkılar insan sağlığını tahrip ederken ortaya çıkan hastalıklardan kurtulmanın yolunu aramak gerekiyor. Çözüm sağlıklı ürünler üretmek ve gıda itibariyle besin zincirinin her bir halkasını kendi organik yapısında üreterek tüketime sunmaktır.
Çocukların tükenmekten bir türlü vaz geçmediği renkli, canlı, tatlılık oranı yüksek, ama zararı bir o kadar fazla ürünlerin yarattığı bağımlılığın daha fazla tüketme hissi yaratmasının temelinde organik olmaları değil, özenti doğuran ve fazla tüketme zevki doğuran etkenlerle dolu olmasındandır.
Süt ve süt ürünleri başta olmak üzere yağlar, margarinler, tatlılar gibi ilgi çeken ve tüketilme oranı yüksek besinlerin yanı sıra diğer bakliyat ve sebze-meyveler ile Et ürünlerinin (Kırmızı ve Beyaz Et) kendimize has yöntem ve tekniklerle elde edilmesi dururken, öz kaynaklarımızdan kopmak anlamına gelen dışa yönelme gibi bir hataya yönelmek sermayemizi de sağlığımızı da kaybetmek anlamları taşır.
Toprak ve öz sermayemizin gereği olarak yaşam kültürümüzü kurduğumuz dünyamızın sağlıklı ve hastalıktan uzak olabilmesi için ilk adım besin ve gıda yapımızın sağlam temellere oturtulması olmakta. Sağlıklı gıdalara ihtiyaç duymaktayız. Ölüme yol açan ve birilerinin kazançlarını artıran beslenme kültüründen uzak kalma amacındayız. Kimse yaşam hakkımızla oynamamalıdır.
YORUMLAR