İçinde olduğumuz zaman ve şartlar, işinde uzman olan ve yaptığı mesleğin hakkını vermeye çalışanların önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Salgın ve virüs tehlikesi ile toplumsal psikolojimizde meydana gelen tahribatlar bir yana fiziksel ve bedensel sağlığımız için hassas bir sürece girdiğimiz ortada.
Sağlık alanında olduğu gibi Eğitim alanında da yaşanan süreç ortaya bazı gerçekleri koymaya devam ediyor: İşini Liyakat’ le yapmak ve Ehil olmak…
Çünkü söz konusu olan insan hayatı ve insanın eğitim süreci. Yapılacak bir hata ya sağlığa vurulan darbe olarak hastalık ve ölümlere neden olmakta ya da yeterli eğitimin verilememesi sebebiyle insanın gelişim ve yetişme koşullarını yok etme anlamlarına gelmekte.
Bu yüzden layık olanın göreve gelmesi ve işin hakkını verenin sorumluluk alması anlamı taşıyan Liyakat kavramının eksikliğini duyumsamak normalleşmeye başladı. Olması gereken şey hakkı olanın ya da sorumluluk-görev yüklenme becerisine sahip olanın, yapılan işe uygun olanın alanda aktif hale gelmesidir. Liyakat kavramının kapsadığı diğer kavramlar da Yeterlilik ve Ehliyet olmakta.
Aslında kalkınma ve gelişme kavramlarının da Liyakat kavramı ile iç içe olduğu görülmekte. Çünkü gelişim ve değişim modellerinin ve projelerinin kalkınmaya yönelik dinamik gücünün özünde, alanda bulunan görevlilerin yeterliliği, ehil olması yatmaktadır. Kalkınma, seçilen insanların varlığı ile sağlanır.
Sıkıntı, seçilme sürecinde veya görev alacak kişileri belirlemede yaşanıyor. Yani görevlere getirilecek yetkin insanların belirlenmesi. Ama siyasi ağırlık ve bencillik gibi olumsuz yönlerin yanında istihdama yönelik verimsizlik durumu, liyakat özelliklerinden çok iş edinme anlayışını ortaya koyduğundan, bir bakıma liyakatli ve ehliyetli kişileri aramak lüks olmakta.
Gerçi liyakatli insan aramaya gerek yok. Çünkü öylesine güçlü bir insan sermayesine ve genç nüfus potansiyeline sahibiz ki, beyin ve zekâsıyla, irade ve dirayeti ile azim ve inancıyla, olmayanları başarmaya olan açlığıyla gelişim ve değişim sağlayacak aktörlerimiz içimizde yaşıyor. Yetenek ve beceri gücünü taşıyan bir mirasa sahip olduğumuz halde gereken yerlerde kullanamamanın eksikliklerini yaşıyoruz.
Ne kadar kullanabiliyoruz bu gücü?
Sorun burada… Bulmak ve görev vermek yetiyor. Yani adalet mekanizmasının işlerliği çözüm sağlıyor. Adil bir görev dağılımı ve iş bölümünün ehil sahibi kişilerin ellerine bırakılması, toplumsal yapının sağlam temellere dayanmasını doğurur. Haksız yere makam sahibi olmak veya gelinen mevkiinin donanımına ulaşmak yerine, kendini geliştirmekten uzak durmak en önemli problem kaynağı olmakta.
Kişilerin belli yerlere gelmesinde veya göreve talip olmasında doğal haklar karşımızda duruyor. Ama talep etmek ile görev edinilen sorumluluğu yerine getirmekten kaçınmak yanlış olandır. Liyakat sadece görev almak için talep etmek ve görevi yüklenmek değil, aynı zamanda kendini geliştirerek yapılan işin hakkını verecek donanımı edinmektir. Ehliyetli olmak veya liyakatin kazanılması tecrübelere dayandığından dolayı kendini geliştirme kapısı her zaman açık olmalı ve gayret ile birlikte bilgi edinme süreci canlı tutulmalıdır.
Liyakat özelliklerine ve ehil şartlarına sahip olmamak kişinin kendisine zarar vermez, tam tersine kişiye kazanç sağlarken, asıl mağduriyetin etraftaki insanlarla alakalı olduğunu, birilerine zarar verdiğini görmek gerekiyor. Olmaması gereken şey hak eden birilerinin varlığına rağmen işin hakkını veremeyecek olana göz yummaktır.
Bürokrasi ve Siyaset alanında rol alacak modellerin taşıması gereken ilkeler ortada iken, uygulama sahasında bu ilkeleri hayata geçirecek dirayeti göstermek kişinin maharetine ve yeteneğine kalıyor. Ayrıca Devlet mekanizmasının örgütlü yapısında belirlenen hiyerarşik ilişkiler ve statülerin edinmesi gereken sorumluluk bilinci karşımızda dururken, göze çarpan ilk görüntü Hizmet Kültürü ve Hizmet Performansı olmakta.
Liyakat ve Ehliyet ile Hizmet Bilinci’ nin aynı kategoride bulunduğu unutulmamalı.
YORUMLAR