O kadar olağan hale geldi ki, artık “Hırsızlık” bir meslek ve rahat bir uğraş alanı olarak sınır tanımayan açılımları önümüze koyuyor. Daha kötüsü engel olma veya ortaya çıkmasına mani olabilme adına hiçbir yasal ve değer bilincinin etkili olmaması.
Hatta yakalanma anlarında hırsız olanın rahatlığı ve suç dosyasının kabarıklığına rağmen etrafa saldırı eylemlerine girecek kadar basiretsiz olması, kendimizde bir eksiklik hissi doğurmaya başladı. “Hırsız Olmak” sanırım ayrıcalıklı bir Sosyal Kimlik oluşumuna doğru evirilmeye yöneldi.
Hırsızlık, toplum yaşamının yazılı olarak belirlenmiş Anayasa kuralları ile yazısız kural olarak adlandırılan geleneksel yaşam, din kuralları ve ahlak kurallarının belirlemiş olduğu haklar ve mülkiyetler çerçevesinde; Kişinin veya kişilerin kendilerine ait olmayan mal veya mülkiyetlerinin izinsizce-habersizce, irade dışı el konularak kullanılması ya da habersizce yer değiştirilmesi ve bunun sonucunda bir çıkar-yarar sağlama işi olarak adlandırılır.
Hırsızlık kavramının temel içeriği, habersizce ve istenmeyen bir durum olarak çalma olayını gerçekleştirenlerin yarattığı zarar halinin ortaya çıkış durumudur. Hırsızlık olayı başkasının mal ve mülk hakkını zorla taciz etmektir. Kişinin emeğinin, emeğinin karşılığının umarsızca heba edilmesidir. Alın terinin birikimi olan gelirin başkaları tarafından ziyan edilmesidir.
Tarihsel süreçte hiçbir toplumda ahlaksal bir eylem olarak görülmeyen çalma olayı, dini referanslarda Günah-Haram kavramları ile anılan temel kavramlardan biridir. Hiçbir din anlayışı ve inanç sisteminde başka birinin insani hakkı olan mülkiyete gasp olayı meşru görülmemiştir. İnsan haklarının temel gereksinimlerinden olan mülkiyet edinme hakkı şahsa ait olduğundan dolayı anayasal çerçeve, hukuk normları açısından engelleyici-cezalandırıcı yaptırımların varlığı hep söz konusu olmuştur.
Hırsızlık olgusunun canlılık ve yaygınlık kazandığı ortamlar daha çok insan sayısının artış gösterdiği büyük nüfuslu yerleşim yerleri olan şehir ve metropoller olmaktadır. Küçük yerleşim yerleri ve kasabaların kültürel yapısı ile geleneksel normlara bağlı samimi ortamı bu durumun ortaya çıkışını engelleyici bir yaşam alanı yaratmaktadır. Ama ilişki türlerinin yabancılaşmaya-yüzeyselliğe dönüştüğü büyük yerleşim alanlarında hırsızlık, önü alınamaz bir gelişim göstermektedir. Hırsızlığın ortam bulduğu yerler genellikle şehirler ve büyük yerleşim alanlarıdır.
Suç unsurları, varlığını, daha çok kendisini hayata bağlayıcı etkenleri olmayan kişilerde gösterir. Mesleki veya teknik hiçbir iş olanağı bulamayan kimseler, çeteleşme ve örgütleşmenin amaç dışı faaliyetlerine katılım noktasında potansiyel bir aday olarak üzerlerine düşen rolü isteyerek veya istemeyerek yerine getirmek durumunda kalmaktadırlar.
Çalma mesleği olan Hırsızlık kavramının kişiler tarafından farklı algılamaları olmakla beraber, bazı gruplar tarafından mesleki bir uğraş ve geçim kaynağı olarak görüldüğü de toplumsal bir realite. Toplumsal hayat içerisinde sahip oldukları yaşam biçimi ve farklı kültür yapıları ile değişik özellikteki insan grupları tarafından kadınlı-erkekli geçim kaynağı olarak görülen bu mesleğin icrasını yerine getirmede hiçbir kural tanımayan bu insanlar için caydırıcılık ne kadar söz konusu olabilir ki…
Olumsuz çevre koşulları denebilecek bir çevrede yetişen kültür varlığı erkek ve kız çocuğun gelecekte yaratacağı suç dosyasındaki olayların azlığı ya da çokluğu, onun için bir anlam ifade etmeyecektir. Bir anlam ifade ettiği yer veya kişiler, mağduriyeti yaşayan ve sömürülen toplum elemanları olacaktır.
Olumlu bir çevre, sağlıklı bir toplumsal bireyi; Olumsuz çevre koşulları suç potansiyeline sahip bir bireyi meydana getirir tartışması bir yana, bilinen tek gerçek, toplumdaki tüm yansımaların ve çevredeki tüm varlıkların birer yaşam modeli olarak yetişen insanın geleceğini belirleyen unsurlar olduğudur.
Hırsızlık kavramının mücadele alanını bu manada kişi üzerindeki yaptırımlarla ortadan kaldırmak zor olmakla beraber, suç olayına neden olan çevreyi ve ortamı da dezenfekte edici projelerle uğraşmak daha kalıcı çözümler üretecektir. Toplumsal hayattan kopukluk olarak adlandırılan ve bir bakıma toplum dışı yaşam alanlarına atılma konumuna düşen, normal hayata uyum sağlayamayan emek sömürmelerinin ırk ve kültür tarzları olarak tutunma dalları genellikle suç unsurlarını yaratan oluşumlar olmaktadır.
YORUMLAR