Öyle bir hale geldi ki özümüzden uzak ve her kese düşmanca bakar olduk.
Çatık kaşlar sivri dille karşımızdakini üzer en ufak bir şeyde kavga eder olduk.
Kahvede, sokakta, hatta evde bile karşımızdakiyle kavga etmek için bahane arıyoruz.
Hoşgörü yok denecek kadar azaldı. Kaldırımda yürürken bile yanlışlıkla yapılan bir hareketle kendimizi ya sözlü yada yumruklu kavganın içinde görebiliyoruz.
Televizyonlarda izlediğimiz haberler hep bize tuhaf gelirdi.
Basit bir şey için kavga edilir mi? Yada adam öldürülür mü? diyorduk.
Şimdi aynı şeyler kentimizde yaşanıyor. En küçük bir şeyde birbirimizle kavgaya tutuşuyoruz. Ne olur yani bir birimizi hoşgörü ile karşılasak.
İnanın tüm problemin teknolojiden kaynaklandığını düşünenlerdenim.
İleri teknoloji, insanın hayatını kolaylaştırmak için her geçen gün yenilenirken diğer yandan sosyal hayatı, bireysel ilişkileri ve aile hayatını daraltıyor.
Öyle ki hızlı değişme ve gelişme, beraberinde otomatikleşen bir hayatı getirerek insanı kendisinden, insani değerlerinden uzaklaştırıyor.
İşte günümüz insanı için en büyük tehlike buradadır.
Bilgi dalgası, insani değerleri öylesine alaşağı etmiş ki uzmanlar, takip edecek toplumsal yaşam döneminin değer çağı olacağını tartışıyor.
Evet, günümüz insanı en başta kendisi ile kavgalı olduğu için bunu diğerlerine de yansıtıyor.
Peki, nasıl aşacağız kavgaları?
En başta kendimizle bozulan barışımızı yeniden kurmalıyız. Başarı güdümüzü yükseltmeliyiz.
Körelen duygularımızı yeşerterek, hoşgörü sınırımızı genişletmeliyiz.
Yıpranan insani değerleri yeniden baş tacı etmeliyiz.
Çevremizdekilere kim olursa olsun ümit vererek; başkalarına hizmeti, onurlu bir iş görmeliyiz.
Yapay ilişkilerden tabii ortamların gerçek ilişkilerine dönmeliyiz.
Başkalarınınkini değil kendi hayatımızı yaşayarak ve nihayet mücadeleye yönelik enerjimizi başka kişilere yönlendirerek değil, işe ve daha iyi olmaya yönlendirmeliyiz.
En büyük kavgayı ve savaşı kendimize karşı verdiğimizi unutmadan, farklı seslere, sazlara ve sözlere tahammül göstererek aşarız bu kavgaları.
YORUMLAR