İnsan hayatının önemli bir dönemi olan “gençlik çağı”, biyolojik, psikolojik, sosyolojik yönü ile insanın bedensel, ruhsal, sosyal, ahlaki gelişmesinde ve kişiliğinin oluşmasında hassas bir dönemi kapsıyor.
Gençlik dönemi, bir yandan bunalımlar, çatışmalar, yanılgılar, tezatlar ve kararsızlıklarla gencin gerek kendisiyle ve gerekse çevresiyle çatışma dönemi iken; diğer yandan da, tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, kendini ispat ve kimliğini bulma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemdir.
Bu yüzden, toplumun içinde bulunduğu buhranlardan en fazla etkilenen kesim de yine gençlik kesimidir.
Gençlik üzerinde değişik zamanlarda yapılmış bazı çalışmalardan da yararlanarak, gençliğin mevcut durumunu, istatistikî bilgilere girmeden özetleyebiliriz:
•Sigara, alkol, kumar, uyuşturucu kullanma eğiliminde artış, bunları meşru görmek.
•Fuhşu, eşcinselliği, lezbiyenliği meşru görmek.
•Şiddete eğilim göstermek.
•Bilgisayar ve internet bağımlılığında artış.
•Ferdileşmek, yalnızlaşmak, sanallaşmak.
•İletişim kopukluğu ve sosyal bağlılık ve dayanışma ruhunun yok olması,
•Davranış bozukluğu, psikolojik olarak gel git yaşamak.
•Parçalanmış kimlik – kişilik, kendine belirlediği kimlikle, düşünce ve davranışlarının uyuşmaması, tezatlı davranış, şizofren/melez kimlik.
•Din algısında zedelenme, laikleşme – sekülerleşme.
Bütün bunlar, henüz bir sosyal problem boyutuna ulaşmamıştır. Hastalık, başlangıç aşamasındadır. Vakit varken, acilen tedbir alınması gerekmektedir.
Gençliğimizin böyle bir değişim göstermesi normal midir? Gençlik, kendi kültür ve medeniyetinden, kendi değerlerinden niçin kopmakta ve yabancılaşmaktadır?
Niçin sanallaşmakta, ferdileşmektedir?
Ailenin, kentleşme ve göç politikalarının, Türkiye’nin kültür ve medeniyet tercihinin, sistemin öngördüğü hayat tarzının, eğitim sisteminin, medyanın, toplumsal değerlerdeki çözülmenin bunda bir payı var mıdır?
Bu ve buna benzer soruları sormak ve cevaplarını bulmak zorundayız.
Aksi halde geleceğimizi emanet edeceğimiz bir gençlik kaybolmuş olacak.
YORUMLAR