Birçok şey koptu içimizde…
Gönül bağları, mahremiyet sınırları, samimiyet duyguları, toplumsal şuur ve toplumsal bilincin birleştirici gücü, dayanışma ve birliktelik ruhunun sarsılmaz kuvveti, insana ve topluma olan inanç, ailevi ve dost çevresine olan hissiyat, değerlere ve ahlaki ilkelere olan bağlar, artık güçlü bir ortak merkez olma görevini yitirmiş durumda.
Çıkarlar ve menfaatler üzerine kurulu sistemler, kin ve nefret üzerine kurgulanan yaşantılar, hırs ve öfkeden beslenen dürtülerin eyleme dönüşen girişimleri, insanı kendi bilinci ve sosyal sorumluluk şuurunu sonlandıran düşünceler karakter özelliğine dönüşümü yaşıyor.
Başkalarını dışlamaya yol açan bireysel yaşam modelinin insana yaşattığı içine kapanma ve yalnızlaşma psikolojisi gibi sayılabilecek birçok etmen farklı bir insan tipinin ortaya çıkmasında tetikleyici unsurları özünde barındırıyor.
Sormak lazım!
Bu öfke ve hınç duyma ne anlama geliyor?
İnsanın son yüzyılla birlikte genlerine işlenme aşamasına gelen kin, nefret, hınç, dışlama, aykırılık, yalnızlaşma, bireyselleşme, egoizm ve yerine göre narsist eylemlerin doğal tabiatını ve natürel donanımını ne kadar bozduğunu sorgulamayan insana unutturduğu çok şey var.
Öfkeliyiz ve öfke duymak için de çaba harcıyoruz. Özellikle ülke olarak yapılan sinir katsayısı ölçümlerinde ilk sıralarda olmamız, olumsuz tabiatımızın tanımlanmasında önemli bir kriter durumunda.
Kişinin olaylar ve insanlar karşısında zarar görmesi, kendisine karşı tepki gösterilmesi durumunda kızgınlık duyması, saldırganlık tepkisi vermesi veya sinirlerine hâkim olmadan aynı şekilde zarar verici eylemlere yönelme manasında kullanılan öfke kavramının temelinde korunma ve güvenlik hissi yer alır.
Sıkıntının başladığı nokta öfke hissine sınır konmaması ve öfkenin aşırılık kazanarak zarar verme aşamalarının yüksek oranlara doğru şiddete yönelmesidir.
Hınç duygusu da yine kendisine yapılan zararlı eylem ve girişimler karşısında kişinin duygu ve düşüncelerinde oluşan öfke ve sinir halinin yarattığı duygusal çöküntünün insanlara ve nesnelere yansıtma isteğidir.
Her ikisinin bir arada kullanılması, yani öfke ve hınç kavramlarının bir araya gelmesi karşımıza “Bir tehdit ve zarar verici unsur karşısında sergilenen düşmanlık duygusu” tanımını çıkarır.
Öfke veya diğer anlamıyla kızgınlık duyma, insanların kendilerine tehdit olarak gördükleri her türlü eylem ve girişime karşı durma çabasıdır. Psikolojik engellenmeler veya ihtiyaçlar/beklentiler konusunda isteklerin gerçekleşmemesi gibi etkenlerin yanı sıra hayal kırıklıkları öfke patlamalarına yol açan etmenlerdir.
Ama tekrar etmek gerekirse öfke ve kızgınlığın doğal bir dürtü olduğu ve insan doğasının kullanması gereken bir mekanizma olduğu; Ancak sınır ötesi kullanım ve abartı durumunda kişinin kendisine ve diğer insanlara yönelmesi halinde aşırı öfke halinin büyük yıkımlar getireceğini unutmamak lazım.
Öfkenin bazı insanlarda öldürme eylemine dönüşmesine ne demeli?
Öfke duygusunun yıkımlar ve çatışmalar doğurarak insan doğası dışında bir takım yıkımlara yol açması nasıl açıklanabilir?
Demek ki eksik kalan bir şeyler var…
İnsandaki inanç eksikliği en önemli etken durumunda! Çünkü bağlılık hissetmeme ve yaşama olan inanç eksikliği beraberinde yıkıcı öfke patlamalarına yol açan eylemleri ve girişimleri çıkarmakta.
Sosyal yaşam ve psikolojik insan doğasının gereklerini hayatımıza aktarmanın çabaları dururken, hınç ve öfke kurbanı olma eylemlerine yenik düşmemenin gayretlerini göstermek gerekiyor.
YORUMLAR