Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Batman Pusula

STOKÇULUK VEYA DÖVİZ BAHANESİ

Bir ay önce alınan ürünlerin fiyat listesi ile şu an ki ürünlerin ödeme yapılan fiyatları arasında aşırı bir yükseliş var. Aldığınız ürünlerin önceki ve sonraki ederleri arasında tam bir uçurum oluştu.

Bu duruma yabancı mıyız?

Hayır… Öylesine alışık durumdayız ki, Ak Parti hükümetinin yönetime geçtiği 16 yıllık dönemde “Ne zaman bir Devalüasyon olur?” diye tedirginlikler bile yaşadık. Çünkü 8-10 yıllık periyotlarda geçmişte öylesine acı tecrübeler yaşadık ki, araya giren uzun yıllar bize garip geliyor.

Cumhuriyet tarihinde altı büyük Devalüasyon krizi yaşayan ülkemizin, yedincisi kabul edilen ve son iki ayda ortaya çıkan ekonomik krizin sebep olduğu döviz artışları, altın fiyatlarının aşırı yükselişi, ulusal paranın değerini yitirme ve alım gücünün düşüşü gibi tüm ekonomik göstergelere rağmen tartışılan veya etki yaratan sıkıntılar fazla bir kaos yaratmadı.

Devalüasyon, ülkenin ekonomik faaliyetlerinde ve ticari işlemlerinde döviz cinsinden yabancı ülke paraları karşısında ulusal paranın değerini düşürmesi girişimine denir. Yani ülke parasının diğer ülke paraları karşısında değerini, gücünü yitirmesi; Buna karşılık alım gücünün düşerek pahalılık oranının artması anlamı taşır.

7 Eylül 1946 yılında ilki gerçekleşen, 1958 yılında ikincisi yaşanan ve üçüncü olarak 1970’ te para değerinin yüzde yetmiş azaldığı hamleden sonra 24 Ocak Kararları olarak tarihe not düşürülen 24 Ocak 1980 girişimi ile doların fiyatının yüzde kırk arttığı görülüyor.

5 Nisan 1994 tarihi ise akşam kısmi bir borçla yatan insanların sabah kalktıklarında iflas etmelerine yol açacak borçlanmalarına neden olan bir krizi önümüze koydu. Yüksek cari açık ve kamu açığı sonucunu ortaya çıkaran bir dış borçlanma ile yüzde yüzlerin üzerinde yüksek enflasyon oranı doğurmuştu.

Altıncı ekonomik kriz ise “Büyük Çöküş” olarak adlandırılan ve 2001 yılında meydana geldiğinde ülkede yönetim değişikliğine sebep olan olaydır. Döviz artışlarının cari açıklara yol açtığı ve dış borçların yüksek faizlerle arttığı zaman dilimi yaşandı. Hızlı bir sermaye kaçışına rastlanmış ve iflas bayrağı çeken bankaların batırdığı paralar kayıp olarak halkın üzerine yığılmıştı.

Temel politikası ekonomik düzenlemeler olan yeni yönetim ile günümüze kadar halkın refah düzeyi yükselerek, krizlerden uzak bir model ile istikrar sağlandığı görülüyor.

Ama…

Ülkeler yönetim mekanizmalarında tek başına hareket eden organlar değildir. Ülkelerin bölgesel, ekonomik, stratejik, askeri, kültürel ve sosyal ortaklıklar konusunda bir dünya ülkesi sıfatı yüklenmesi zorunluluktur.

Ülkeler kendi içlerine gömülerek, dışarıya kapalı her hangi bir stratejik, sosyal ve özellikle ekonomik bir gelecek kurgusunda bulunamaz. Ortak hareket tarzları ile sıkı ticari ilişkilerin kurulması konusunda sıkı diplomatik görüşme ve anlaşmalar yapılması bu yüzdendir. Ancak gelişmemiş veya gelişim modellerini benimsemeye başlamış ülkelerin yaşadığı açlık ve yoksunluklarla varlığını sürdürmesi mümkün olabilir.

Dünya ülkesi veya ekonomik güç olmanın yolu, içeride sağlam temeller üzerine oturtulmuş yönetim mekanizmaları ve girdisi-çıktısı dengede olan bir ekonomik sistem ile dışa açılma politikaları güden girişimlerden geçer.

Çünkü pazar arayışı, üretilen ürünlerin satışı, turizm ticareti, ticari yollar, enerji kaynaklarına sahip olmak veya enerji kaynaklarının aktarılmasında ülke topraklarının kullanılmasının sağladığı kazançları düşünmek bile söylenmek istenen için yeterli olur.

Bu dış bağımlılık oranının artışı veya yüzyıllardır bölgemizde veya Ortadoğu’ da konumlanan dünya siyasi gücünü elinde tutmaya çalışan birkaç ülkenin sömürü mantığının bazı işlerin kendi lehinizde gelişmesine ve yarar sağlamasına engel olabiliyor.

Siyasi hayata yön veren belli ülkelerin veya derin yapılanmaların ülkelerin ekonomisine müdahale noktasında sermaye giriş-çıkışları yapması ile ortaya kriz dönemlerinin çıkabildiği görülebiliyor.

Son iki aylık dönemin halka yük olarak bindirdiği pahalılık ve aşırı fiyat artışı ile döviz oranlarının yüksek seviyelere ulaşmasının altında sadece ülke içi etkenler yatmıyor.

Ülkeler arası güç savaşı, siyasi politikalar, büyük ailelerin ellerine tuttuğu sermaye ve para, yedi milyar insanı kontrol altında tutma ve en önemlisi sahip olunan gücü kaybetmeden daha fazlasını kazanma hırsı, ülkemizde yaşanan ekonomik ve ticari oluşumların bir özü olarak değerlendirilebilir.

Önemli olan kendimize yetebilecek bir güç oluşumu için dirayet göstermek!

Ekonominin ana felsefesi olan ve yönetimlerin göz önünde tuttuğu kriter olan “Gelir ve gider arasındaki uyumlu nokta” denge politikası yaratır. Ülkeler bu dengeyi sağladıkları sürece 2008’ de olduğu gibi krizlerden uzak durabilir.

Fakat yönetim mekanizmalarının yanında ülke içi dinamikler olan üretici ve aracı mekanizmaların da dikkat etmesi gereken şeyler var. İşadamları başta olmak üzere üreticiler, komisyoncular, toptancılar, dağıtıcılar ve bölge sorumlularının fiyat artışı konusunda meydanı boş zannetmemeleri gerekiyor.

Raflarda görülen artışların temelinde döviz artışları ve ülke parasının değer kaybı kadar bilinçli fiyat artışları ile alım gücünün düşmesi de var.

Bir diğer anlamıyla “Stokçuluk” ve “Fırsatçılık” ile elde olan veya depoda bekleyen ürünün piyasaya az sürülmesi ile piyasaya sürülen ürünün üç katına kadar artışının sağlanmasının altında ekonomik kriz aranmadığını biliyoruz.

Stokçuluk, fırsatçılık, fiyat artışını sebzede, meyvede, yerli ürünlerde, pazarda veya marketlerde fiyatlara yansıtarak suni krizler yaratmanın mantığında haksız kazanç ve rant düşüncesi var.

Döviz krizini bahane ederek temel ihtiyaç maddeleri ve yerli ürünlerde raf fiyatını katlayan fırsatçıları kendi vicdanlarına bırakmıyoruz, çünkü olmayan şeye bırakılacak şey yok. Resmi kollar ve organların cezai işlemlerle işin üzerine gitmesi, özellikle toptancı ve öncesi aracı kurumların sıkı denetlenmesi gerekiyor.

Üreticilerin her zaman ki yakarışları kulaklarımızda: “Üretici olarak bizden alınan ürün düşük fiyatla bize mal oluyor, fakat ürettiğimiz ürünün pazarda ki fiyatı bizim fiyatın dört katı!”

Gıda başta olmak üzere bu ülkede Pazar ürünlerinde asıl kazanç sağlayan kişi veya kurumlar ne yazık ki aracılar ve komisyoncular. Toptancı sektörünün fiyat belirleme pozisyonu engel tanımıyor. Alınan tedbirler yetersiz ve halkın alım gücü sadece ekonomik sarsıntılarla değil, alış-veriş ve Pazar ortamlarında satın alınan ürünlerin ulaşımını sağlayan aracıların acımasız darbeleriyle hasara uğruyor.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER