Ar damarı denen şey sakınılması gerekenlerin sınırlarını belirler. Sakınılması gerekenler özgürlük adı altında sınırsız hareket kabiliyeti değil. Başkalarını gözetmeyen, zarar veren ve diğerinin sınırlarını aşan uygulamaların ilk engelleyici basamağı kişinin kendisi, yani kişiyi kötüden arındıran ve kötüyü ortadan kaldıran düşünce-eylemlerdir.
Kişiyi engelleyen en önemli dürtü de insandaki Ar Damarı, Ayıplanma Duygusu, çekimserlik yaratan Kötüden Sakınma duygusudur.
Toplum bütünlüğünde genel ayıplar ve sakınılması gereken kötü eylemlerin kaynağı insandan başlar.
İnsanın namus olgusu altında ayıplanan davranışlara yönelmemesi, ahlaki ilkeleri gözetmesi ve kötü olandan sakınması ile toplum kuralları işler hale gelir. İnsandan başlayan hareket, topluma yönelir ve bireysel ahlak ilkeleri yerini evrensel ahlak anlayışına bırakarak toplumsal fayda ve insanlar arası huzur ortamlarına geçiş sağlanır.
Namus kavramı, birey açısından mahremiyetin ve özel alanların sınırını belirleyen sakındırıcı durumların genel adıdır. Kişi, kendisini koruyan bir kalkan olarak duygularını ve düşüncelerini kontrol altına almanın yanında dışarıdan ve başkasından gelebilecek tehlikelere karşı da korunma sağlar.
Namus kavramını sadece cinsellik manasında dar bir tanımlamaya indirgemek yanlış olur. Kavramın zihnimizde canlanan tanımı “İnsanların cinsellik konusunda, ihtiyaçlarını gidermek amacıyla bedenini başkalarına karşı koruması” olarak değil…
Tam tersine “Bedenin, duyguların, düşüncelerin ve eylemlerin meşru sınırlar dışına taşmadan, özel alanların muhafaza edilmesi, korunma ve sakınma dürtüsünün canlı tutularak ihtiyaçların, zevklerin, tatmin edilmesi zorunlu heyecanların kişinin kendisine ve başkasına zarar vermeyecek şekilde giderilmesini ifade eden kavram” dır.
“Utanma” duygusu ve diğer anlamıyla “Ar” hissi namus kavramının özüdür. Arınma dendiğinde ortaya çıkan anlam ise namus ilkelerini ahlak ilkeleriyle uyumlu hale getirmenin çabasını göstermek olmakta.
Arınma günah olandan sakınma, utanma duygusunu benliğimize yayma, kötü olandan düşünce ve eylem olarak vazgeçme anlamlarını ortaya çıkarır. Yani namus olgusu duygunun, düşüncenin, sözün, davranışın, eyleme dökülen uyarıcıların kontrol altında kalarak, günah ve kötü hallerin bütününü insan hayatına aktaran genel bir tanımlamadır.
Aslında namus kavramı ve içerdiği öz, toplumun düzeni ve huzurumuzun sürekliği için birer kalkan ve koruyucu unsurdur. Temiz nesiller için sağladığı katkının yanında kişisel hastalık ve virüs yaygınlığının önlenmesinde de aile bilincinin ortaya konmasında ana dinamik durumunda.
Beden ve anatomik yapı, ihtiyaç kaynağı olarak kontrol noktası olan namus ve ar hissinin önüne geçmeye çalıştığından, ruhun özgür hareketi için bir hapis görevi görmekte. Daima tatmin edilmesi gereken ve hayâ duygusunun arka plana itildiği ihtiyaçların sınırsız alanında zayıf düşen ruhların esareti ortaya çıkmaktadır.
Namus anlayışı cinsellik dışında doğru olma ve doğruluk üzerine yaşama anlamlarını da içerdiğinden, güvenilir insan tipi için de ayrı bir tanımlama önümüze koyar. Ahlak anlayışı, ruhun ve bedenin ihtiyaçlarla savaşı sonucunda, kazanması halinde namus ilkelerinin; Kaybetmesi durumunda ise esaret ve kirlilik ilkelerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
İnsanı esaret ve kirliliğe iten unsurlar, arınma ve utanma duygusunun anlamını yitirdiği anlardır. Korku, sakınılması gereken kötülüğü bitirecek etken değildir. Ahlaki ilkeleri belirleyen veya uygulanmasını sağlayan etkenlerin temelinde korku hissi olmadığından, kötüden sakınmayı sağlayacak caydırıcı etken de olamaz.
Ancak irade ve karar hali ile hem ahlaki ilkeler hem de namus kavramının içerdiği ar, hayâ, esaret ilkeleri insanı güçlendiren donanımları bireye yükler.
Namus olgusunun insan hayatını ilgilendiren derin manası günümüz koşullarında darlaşmış anlamlarla sadece kadın-erkek ilişkilerinin düzene konmasında belirlenen bazı kuralları işaret etmekte. Hem dini kültür hem de toplumsal yaşam tarzlarının kültürel değerleriyle donatılan eylemlerin özünde, namus kavramıyla günah olandan sakınmanın önemi vurgulanmakta.
Mahremiyet denen ve sadece kadın-erkek cinsleri arasında cinsel birliktelik manasına indirgenen durumun kirliliği ve günahı ortadan kaldırdığını söylemek yanlış bir tespit olur. Bir boyut cinsel yaklaşımlar olmakla birlikte asıl sakınılması ve korunması gereken unsurlar duyguların, düşüncelerin, heyecanların, eyleme yönelten uyarıcı durumların bireyde yaratacağı kontrol halidir.
Sakınma konusunda günah ve ayıp nedenleri bedensel korunmanın yanında duyu organlarımızın ve yaşam tarzımızın genelinde yerine getirilmesi gereken arınma halinin arkasında yer edinmelidir.
Görüntüler ne yazık ki görme duyumuzun zihnimizde doğurduğu uyarımlar ile alakalı değil. O görüntülerin arkasında öylesine günahlar ve ayıplar işlenmekte, öylesine çirkinlik ve kirlilik eylemleri sergilenmekte ki, namus kavramının gerçek manasının farkına varılan örneklerle karşılaşılmakta.
Kılık-kıyafet günahı örtmüyor…
Dış dünyaya karşı ölçülü davranışlar sergilemek ayıpları ortadan kaldırmıyor.
Gizli yapılanlar sır olarak kalmıyor ve zamanla tespit edilebiliyor.
Dini yaşamın kalıpsal uygulamalarını yerine getirmek veya ibadet eylemi namus anlayışını doğurmuyor.
Düşünce ve inanç kalıplarının eylem ve yaşantı tarzı ile uyumlu olup, kötülükten uzak kalması ile namus olgusu asıl manasını yüklenir. Şekilcilik, günümüz dünyasının önemli rollerini sergiliyor.
YORUMLAR