Uzman Psikolog Abdulkerim Işık, akıllı telefonlarla çocukların ve gençlerin buluşturulmasının, ödüllendirilmesinin çok yanlış bir hareket olduğunu ve dijital dünyayla gençlerin baş başa bırakılmaması gerektiğini kaydetti.
İstanbul ve Eskişehir’de meydana gelen olayların dijitalizmin topluma yansıyan olumsuz iki örneği olduğunu dile getiren Işık, dijital dünyanın kontrolsüz kullanımının ve hayatımızdaki yeri konusunda son günlerde ciddi sorun ve sıkıntıların topluma yansımaya başladığına değindi.
“Nerede durması gerekir konusunda bir fikre sahip değiller”
Çocukların ve gençlerin karar vermede yetersiz olduğuna değinen Işık, “Dijital dünyanın kontrolsüz kullanımı ve hayatımızdaki yeri konusunda son günlerde ciddi sorun ve sıkıntılar topluma yansımaktadır. Bu yansıyan sorun ve sıkıntıları önce toplumsal duyarlılığı olan kişiler, devamında ise uzmanlar olarak yeniden değerlendirmek zorundayız. Bu her yaş grubunu etkilese de günümüzde bunun en etkilenen kesimi çocuklar ve gençlerdir. Çocuklar ve gençlerde henüz kendini bulmamış, kimlik ve kişilik kazanmada karar verme yetisi zayıf ve her türlü gelişme, probleme açık varlıklar olarak düşünüldüğünde dijital dünyanın bunlar üzerindeki etkisi diğer kesimlerden daha fazla olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunu bizim varsaymamız ve bunun üzerinde ciddi değerlendirme yapmamız gerekiyor. Özellikle çocuklar henüz ‘neyin doğu neyin yanlış olduğunu, nereye kadar gitmesi gerekir, nerede durması gerekir’ konusunda bir fikre sahip değiller.” dedi.
“Gelişmeleri daha hızlı ve yerinde oluyordu”
Dijitalleşmenin sokak ve mahalle kültürünü yok ettiğine vurgu yapan Işık, “Özellikle dijital dünyanın araçları da aileleri, anne ve babaları bir kısım hayat konforuna kavuşturmuş gibi gözüküyor. Çocukları kendinden uzaklaştırmış, rahata kavuşmuş, onların sesini soluğunu kesmiş gibi adeta onları bir cep telefonuyla, bilgisayarla, laptopla hatta bir tabletle terbiye etmiş oluyorlar. Bu da çoğu zaman bilinçsiz anne ve babanın işine de geliyor. Oysa eskiden her şeyi sokakta öğrenen, üç yaşından itibaren yeni yeni öğrenmeye başladığında sokak kültürü, mahalle kültürünün bütün unsurlarıyla kendini bulan, çok değişik uyaranlara açık çocuklarımız zamanla kim olduklarını, nerede yaşadıklarını, kiminle bir hayata koştuklarını daha iyi fark edebiliyorlardı. Gelişmeleri daha hızlı ve yerinde oluyordu. En önemlisi toplumsal duyarlılığa sahip oluyorlardı. Toplumla bir kavga, problem ve ayrışmaları da olmuyordu.” ifadelerini kullandı.
“Dijitalleşme çocukları sokaktan, mahalleden, dışarıdan, sosyalleşmeden aldı”
Dijitalleşmenin birer birer sıcak ilişkileri de yok ettiğine değinen Işık, “Ancak dijitalleşme çocukları sokaktan, mahalleden, dışarıdan, sosyalleşmeden aldı. Tamamen dört duvara arasın alıp renkli camın içine sanal dünyaya aldı götürdü. Sanal dünyada anne ve babanın bundan haberi yok. Bir çok anne ve babamızın dijital okur yazarlığının zayıf olduğunu biliyoruz. Çocuğu ‘hangi sitelere giriyor, nerelerde geziniyor kiminle geziyor, hangi konuları merak ediyor’ anne ve babalar bundan haberdar değiller. Böyle olunca da çocuklar 7 yaşında, 8 yaşında, 10 yaşında özgür bir birey gibi davranmaya, kendi kararlarını vermeye başlıyor. Oysa biliyoruz ki çocuk ve gençlere, karar sürecinde yetişkinlerin çok ciddi bir rolü var. Müdahalesi ve yönlendirmesi de şarttır ve vazgeçilmezdir. Yoksa bunları kendi hallerine bıraktığımızda, dijital dünyanın vicdanına ve insafına terk ettiğimizde her türlü olumsuzluklara ve karşılaşmaları bir anda bataklıklara saplanmaları işten bile değildir.” şeklinde konuştu.
“Geçler dijital dünyada gezip dolaşırken kendilerini bir anda kaybediyor”
Dijital ortamda sınırsız gezinen gençlerin tehlikeli yollara başvurabildiğine dikkat çeken Işık, “Son zamanlarda haberlere kadar yansımaya başladı. Gelişmelerden habersiz masum insanların ölümüne ve yaralanmasına sebep olan bir sürü infial olaylarla da karşı karşıyayız. Eskişehir ve İstanbul olaylarında olduğu gibi. Gençler dijital dünyada gezip dolaşırken kendilerini bir anda kaybediyor ve sanal dünyayı gerçek zannediyorlar. Eline bıçak veya silah gibi öldürücü unsurları alıp topluma kontrolsüzce çıkıyorlar. Bu siz olabilirsiniz, çocuğunuz olabilir, bir akrabanız olabilir. Hiçbir suçu yokken bir anda ölümle karşı kaşıya kalıyor. Bunu ne kadar normal karşılamalıyız? İşte işin tehlikesi buradadır. İlla bize mi gelecek ki o zaman ‘eyvah edelim, ne oluyor’ diyelim. Toplumsal duyarlılık olarak şimdiden hepimiz dönelim çocuklarımıza bakalım. Dijital dünyayla ilişkileri nasıl, ne kadar dijital dünyanın içerisindeler, neden haberimiz var, neyini biliyoruz ve dijital dünyayla ilişkilerini nasıl ayarlıyoruz.” dedi.
“Bilişim araçlarının nasıl kullanıldığından birinci derecede bizler sorumluyuz”
Toplum olarak dijitalleşme konusunda çok daha duyarlı olunması gerektiğine vurgu yapan Işık, “Kesinlikle ve kesinlikle 18 yaşına kadar çocuklara akıllı telefon almayın. Okullarda bile öğretmenlere ‘sosyal medya üzerinden ödev vermeyin’ diye ciddi ciddi uyarılar yapıyoruz. Çünkü çocuğun kontrolsüz bir şekilde buna girmesi karşımıza ciddi sorunlar çıkarıyor. MEB bile daha önce dağıttığı tabletleri bir süre sonra olumsuz kullanımından dolayı durdurdu. İşte bütün bu olumsuzluklardan dolayı değerlendirdiğimizde evlerimizin içinde çocuk ve gençlerimizin ellerinde patlamaya hazır bomba gibi olan cep telefonu, tablet ve bilgisayar gibi bilişim araçlarının nasıl kullanıldığından birinci derecede bizler sorumluyuz. Ebeveynler, yetişkinler, toplumun uzmanları olarak hepimizin duyarlı, kararlı olması vazgeçilmezdir.” ifadelerini kullandı.
“Çocuk ve gençlerde bu hassasiyeti daha çok göstermemiz gerekiyor”
Işık, “Bu dijital dünya 50 veya 60 yaşındaki insanların yoldan çıkmalarına, hayatlarını dağıtmasına hatta birçok problemlerle boğuşmasına yol açıyor. Çocuk ve gençlerde bu hassasiyeti daha çok göstermemiz gerekiyor. Lütfen çocuklarımıza dikkat edelim, bilgisayarda, internette, cep telefonunda ne yaptığını bilelim; hatta koruma programları kullanmayı sağlayalım. Bizim her zaman söylediğimiz bir gerçek var. Çocuk 18 yaşına kadar tuşlu telefon dışında bir ihtiyacı yoktur. Akıllı telefonlarla çocuklarımızı ve gençlerimizi buluşturmamız ve ödüllendirmemiz çok yanlış bir harekettir. Bu konuda önce kendimizi koruyalım, sonra çocuklarımızı gözetelim. Yoksa karşımıza her an bir canavar çıkabilir. Aile içinde yaşanmaz bir hal alabilir, bizim topluma bunu yaşatmaya hakkımız yok.” şeklinde konuştu. (İLKHA)