Ortaya çıkan tablo mutsuzluk, huzursuzluk, yaşamdan zevk almama, karamsarlık,yozlaşma ve içine kapanmanın sebep olduğu umutsuzluk olmakta. Daha da kötüsü hayata son verme ihtimalini işaret etmesi ayrı bir facia…
Sosyoloji Biliminin ana konusunu oluşturan “İnsan ve Toplum” ekseninde ele alınan konuların hareket noktası sosyal iletişim, toplumsal ilişkiler, kültür, toplumsal gelişim ve insan grupları, birey ve toplumsal yapı konularıdır. Sosyal Çevre de insanların yaşadığı fiziksel ve sosyal ortamı belirtmek amacıyla; Kişinin beslendiği kültürel yapıyı ile bireyin toplum içerisindeki tüm davranış/eylemlerini oluşturur.
İnsanlar ve kitleler toplumsal yaşam alanlarında kendi istekleriyle bulunur. Kendi iradeleriyle sosyal hayata katılarak ihtiyaçlarını gidermeye çalışır. Kaçınılmaz olan toplumsal yaşam ve sosyal çevre bilinci sayesinde tüm ihtiyaçlar giderilir, beklentiler karşılanır ve eğitim başta olmak üzere tüm insan hayatını ilgilendiren süreçler yaşanmaya çalışılır.
Toplumsal Bilinç, insanın bir arada yaşama zorunluluğunun farkında olmasıdır. İnsanlarla, gruplarla, ailelerle, kitlelerle, bir yönetim çatısı altında bulunmanın farkındalığı ile şuurunu kullanarak katılım sağlaması güdüsüdür.
Sosyal çevre aynı zamanda kişiliği ve doğuştan gelen irsi özelliklerin ifadesi olan Mizaç (Huy) dışında sonradan kazanılan karakter yapılarının belirlenmesinde önemli etkendir. İnsanların zekâsı ve kişiliği edindiği ahlaki ilkelere, yetiştiği ortama ve çevreye, sürdürmeye çalıştığı kültürel değerlere, yargılara, içerisinde bulunduğu aile ve akrabalık ilişkilerine, inançlarına göre gelişir.
Bu ortamlar sadece eğitim ile veya bir çatı altında yapılan öğretim yöntemleriyle edinilmez. Şuur, bilinçli eğitim, ailevi değerlerin farkında olma, toplumsal kurallara ve yaşam alanlarının elemanı olan insan topluluğunun hayat akışına ayak uydurmakla gerçekleşir.
Kendiliğinden olduğu kadar bireyin katılım bilinciyle sosyal hayata buyum sağlamasıyla da gerçekleşme boyutu vardır.
Sosyal çevre ile bilinç arasında var olan ilişki birey merkezli bir uyum gerektirdiğinden dolayı insanların kendilerini toplumsallaşma ve sosyalleşme sürecinde edinmesi gereken kazanımlardan koruması mümkün değildir. Çünkü birey birlikte meydana getirdiği insanların ve toplumun tesirinde kalarak etkilenmeye devam ediyor.
Toplumsal hayat ve diğer insanlarla birlikte aynı ortamda yaşam alanlarını paylaşmak bir zorunluluktur. İhtiyaçlar, beklentiler ve yaşam umudu şu an itibariyle bulunduğumuz toplumsal koşulların bize bir dayatması değil, bir fırsat tanıma halidir.
YORUMLAR