Ailesi veya yakın çevresine yabancılaşma adına sosyal iletişimden kopmalar yaşaması, eğitimiyle ilgili gelişim süreçlerinde tembellik göstermesi, meslek edinme veya iş olanaklarıyla çalışma hayatına atılma noktasında pasif davranması, ortak hayat alanlarında bulunmadan kendi dünyasında yaşam fonksiyonlarını sürdürmesi gibi durumlar duyarsızlığın artış gösterdiği dönemleri işaret eder.
Birey gibi toplum bütünlüğünde de duyarsızlık yaratan durumlar var.
İnsan haklarına olan bağlılığın azalması, hayvana/canlıya olan saygı gereği koruma güdüsünün sonlanması, başkalarının sorunlarının görmezden gelinmesi, açlık/yokluk yaşayan kesimlere el uzatılmasından kaçınılması, sosyal iletişim gereği toplum hayatına ayak uydurmaktan vaz geçilmesi gibi tüm durumlar sosyal duyarsızlık örneği olacak görüntülerdir.
Duyarsızlık zamanla kişilik özelliği haline dönüşebilir.
Umursamazlık ve aldırmamak gibi insanlara ve çevreye karşı olan ilgisizlik hali iler aşamalarda duyarsız olma seviyelerine çıkabilir.
Bunun temelinde duygusal ve fiziksel açıdan çekilen sıkıntılar olabilir. Bıkkınlık yaşanması ile birlikte kişide oluşan psikolojik tükenme hali insanı duyarsızlığa kadar götürmekte.
Yine sosyal hayatta ve yaşam alanlarında bulunmanın gerektirdiği başarılı olma, kendine yetme, ayakları üzerinde kalabilme gibi becerilerin engellenmesi ya da bunlar konusunda sorun yaşanması da duyarsızlaşma doğurabilmekte.
Yani sosyal, psikolojik ve fiziksel açıdan yaşanan tükenmişlik ve bıkkınlık hali insanın zamanla kendisine ve çevresine karşı duyarsızlık yaşamasına yol açmakta.
Bir insanın kapılmaması gereken fiziksel bitkinlik, aşırı yorgunluk, ağrılar ve bozuklukların yanında umutsuzluk duyulması normal hayatın yaşanmasında önemli engeller yaratan sorunları karşımıza çıkarır.
Kişinin kendisini yetersiz ve başarısız görmesine yol açan psikolojik olayların savunma mekanizması olarak kullanılan etkili silahı da duyarsız olmak ve kayıtsız kalmak olmakta.
YORUMLAR