İNSANLIĞI GÜÇLENDİRMEK: SOSYAL KRİZLER VE EŞİTSİZLİKLER (1)

0

BEĞENDİM

Haber: Cengiz Haşimoğlu

0

İfade öylesine güçlü bir imaj yaratıyor ki adeta tüm sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik bir hâkimiyet duygusu doğuruyor.

“İnsanlığı Güçlendirmek” ifadesi sanırım yüzyılımızın değil, tarihsel süreçte gelmiş/gitmiş tüm varlıkların ve özellikle insan olgusunun ulaşması gereken bir seviyeyi işaret ediyor. İnsanın güçlenmesi demek medeniyet ve ilerleme kaydetmek demektir.

Gelişme ve değişim aşamalarını özümseyen insan için bilgiye, teknolojiye, doğal kaynaklara, toplumsal yapılara ve insan topluluklarının yönetimine sahip olma gücünü elde etmek özlenen barış ve evrensel değerler seviyesine ulaşmak anlamı taşır.

İnsanlığın güçlenmesi için ilk adım insanı güçlü hale getirmektir. İnsan, tek bir birey olarak güç ve donanım sahibi olmadan, tüm insanları ve yaşam alanlarının baş aktörü toplum bireylerini güçlendirmek imkânsızdır.

İnsanlığı güçlendirmek bir bakıma insana uygun yaşam alanları yaratmak ve insanın hayatını sürdürebilmesi için diğer insanlarla ve ortamlarla uyum sağlayacak koşullar oluşturmak demektir. Yani sosyal, kültürel, dini, siyasi, ekonomik ve çevresel etmenler yönüyle insana uygun yaşam koşulları sağlama adına barış ve adalet bağlantısını sağlayacak donanımları hayata geçirmektir.

İnsanı güçlendirmek ve insana değer katmak her türlü sosyal krizden uzak kalmaktır. Her türlü eşitsizlik ve mahrumiyetten kurtulacak bir yaşam alanı kurmanın ve idare edilmenin tedbirlerini sağlamaktır.

Yani eğitim, sağlık, yönetim, sosyal faaliyetler, kültürel ve ekonomik kazançlar noktasında insan kaynaklı gereksinimleri giderecek girişimlerle statü ve toplumsal roller edinilmesinde fırsatlar yaratmak.

Sosyal Krizler, toplumsal hayatın akışına engel olan veya sosyal yaşamın parçalarını oluşturan insan topluluklarının yaşam sürecine darbe vuran değişik yönlü risk unsurlarıdır. Birey, toplum ya da ülke açısından olduğu kadar ülkeler ve uluslar arası yönden yaşamın akışına zarar veren gelişmelerin neden olduğu engelleyici etkenlerdir.

Yüzyılımızın hala kara lekeleri olma gerçekliğini taşıyan savaş ve bölgesel çatışmalar göze çarpan ilk kriz unsurlarıdır. Aynı şekilde Doğal Afetler de son zamanlarda artan ivmesiyle kriz yaratan gündemleri önümüze koymanın şansızlığını tattırmaya devam ediyor. Özellikle ekonomik krizler ve üretim/tüketim zincirinde alım gücünün düşme profili sonucu insanların yaşadığı krizler birçok yoksulluk hikâyesine yol açmakta.

Eşitsizlik hali hem birey hem de toplum için haklardan mahrum kalmak anlamı taşır. Özellikle ülkeler arası eşitsizlik ve hakların kullanılamama durumu dünya siyasi hayatının işleyişi için en sıkıntılı nokta. Zira bazı ülke/devletler açısından her türlü kaynak ve imkân sınırsız kullanılma şansıyla tahsis edilirken, bazı gelişmekte olan veya gelişme ihtiyacı duyumsayan bölge/devletler için hak mahrumiyeti doğuran unsurların ön planda kaldığı görülüyor.

4 yıl önce dünya geneli yaşanan salgın döneminin etkilerini hala sindiremeyen insan için krizler hayatın vazgeçilmez dönemleri alarak tarihe işlenmeye devam ediyor.