Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Çocuklar neden yalan söyler?

Çocukların model alma yolu

Çocukların model alma yolu ile yalan söylemeyi öğrendiklerine dikkat çeken Uzman Psikolog Murat İdin, çocukların yalan söyleme nedenleri hakkında önemli bilgiler paylaştı.

Uzman Psikolog Murat İdin, çocukların yalan söyleme eğilimleri ile ilgili  önemli değerlendirmelerde bulundu.

İdin, çocukların yalana başvurmalarında en sık rastlanan sebepler arasında ceza almaktan korkma, istediği bir şeyi elde etme, istemediği bir durumdan korunma isteğinin yer aldığını belirtti.

Yalan söylemenin toplumda kabullenilemeyen ve ahlaki olmayan bir davranış olduğunu ifade eden İdin, “Değerler çerçevesine göre değerlendirdiğimiz zaman, değerlerin içerisinde olmayan bir davranıştır. Sosyal yapı içerisinde insanları birbirinden uzaklaştıran, toplumsal yapıya nifak tohumları atan, toplumsal yapının güçlenmesini engelleyen bir davranıştır.” dedi.

“Çocuklar doğduktan sonra boş bir kâğıt gibidirler”

Uzman Psikolog Murat İdin

Yalan söyleme alışkanlığının oluşumunda en çok çocukluk yıllarında aile ve çevresel faktörlerin etki ettiğini kaydeden İdin, “Çocuklar bunu doğumdan itibaren öğrenmezler yani çocuk doğduğu anda yalan söyleme davranışıyla, yalan söyleme alışkanlığıyla birlikte doğmaz. Pedagojik araştırmalara göre çocuklar doğduktan sonra boş bir kâğıt gibidirler, çevredeki gördükleri her şeyi o kâğıdın üzerine yazarlar ve geleceğe taşırlar. Yapılan bilimsel araştırmalara göre yedi yaşına kadar çocuğun öğrendiği bilgiler, yedi yaşından sonraki hayatındaki öğrendiği bilgilerden daha fazladır. Bu ne demektir? 57 yaşındaki bir insan düşünün, hayatının ilk yedi yılında öğrendiği her şey sonraki 50 yılda öğrendiğinden daha fazladır. Bakınız ne kadar müthiş bir şey.” diye konuştu.

“Çocukluk yıllarında olaylar karşısında nasıl tepki verilmesi gerektiği öğreniliyor”

Çocuklarda görülen her şeyin zihinde kayıt altına alındığını söyleyen İdin, “Çocukluk yıllarında çocuklar karakteri, nasıl davranması, nasıl yürümesi, nasıl konuşması gerektiğini; hangi konuyu, hangi dili konuşması gerektiği, olaylar karşısında nasıl tepki vermesi gerektiğini öğreniyor. Bunu nereden öğreniyor? Birinci kaynak olan aileden öğreniyor yani çocuğun zihnine nerede, nasıl davranacağı, nasıl tepki vereceği maalesef yazmıyor. Çocuk öğrenmeye dayalı olarak içinde bulunduğu toplumdan, aileden öğreniyor. Çocuklar ileriki yaşantılarında bazı zorluklarla karşılaştıkları zaman, çevresinde birbirine yalan söyleyen, birbirine karşı farklı ifadeler kullanan, bunun sonucunda da bir kazanç elde eden örnekler varsa, çocuk burada etrafı, dünyayı izleyerek böyle davranması gerektiğini, böyle davrandığı zaman zorluklardan kaçabileceğini, böyle davrandığı zaman kazanç elde edebileceğini düşünüyor. Anne, baba veya çevredeki davranışlar bu şekilde zihnine kazınıyor.” ifadelerini kullandı.

“Anne, baba yalan söylüyorsa, çocuk da yalan söylemeyi öğreniyor”

Çocukların kişilik gelişim sürecinde etkileşim yaşadığı en önemli durağın anne, baba ve aralarındaki ilişkileri olduğunu hatırlatan ve ailede yaşatılan kültürün çocuk tarafından devam ettirildiğine dikkat çeken İdin, “Aile içerisinde bir yalan kültürü varsa, eşler birbirine yalan söylüyorsa, baskıcı bir eğitim içerisinden geçiyorsa çocuk ve aile içerisinde şiddet varsa, çocuğun yalan söyleme davranışı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Anne, baba kılavuzluk oluşturur çocuğa. Anne, baba yalan söylüyorsa, çocuk da yalan söylemeyi öğreniyor. Örneğin; bir telefon gelir anneye veya babaya, sevmediği, konuşmak istemediği bir insandan, telefonu çocuğuna veriyor ve diyor ki: ‘Söyle, annem uyuyor, babam uyuyor, babam evde yok.’ Çocuğu yalana teşvik edebiliyor veya bazen anne, babalar birbirlerine yalan söylüyorlar, dedikleri çıkmıyor, çocuk olayı gözlüyor, onları izliyor, hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu değerlendiriyor. Çocuklara yalanlar söylenebiliyor. Deniyor ki: ‘Akşam sana çikolata alacağım’, Seni şuraya, parka götüreceğim’ fakat akşam olduğu zaman veya söz verilen saat geldiğinde o davranış meydana gelmiyor. Çocuk hayal kırıklığına uğruyor. Sonradan bunu hayatın bir gereği olarak algılamaya başlıyor. Bunu algılatan kim? Maalesef annenin ve babanın tutumlarıdır. Anneler ve babalar çocukta bunların öğrenilmesini sağlayarak, pedagojik hatalar oluşmasını tetikliyor. Pedagojik hatalar da çocuğun kişiliğine yerleşiyor ve daha sonra ilerleyen aşamada, yedi yılından sonraki elli yılda çocuğun bir alışkanlığı haline geliyor. Bu nedenle aile içerisinde anne, baba vermiş olduğu sözü, söylemiş olduğu sözü yerine getirmediği, birbirlerine yalan söylemedikleri zaman çocuklarda da yalan söyleme alışkanlığı gelişiyor, doğru söyledikleri zaman da doğru söyleme alışkanlığı gelişiyor. Anne baba tutumunun çocuğa bu şekilde bir etkisi var.” şeklinde konuştu.

“Ev içerisinde ceza kültürü varsa, bu da yalanı tetikliyor”

Anne ve babanın çocukları üzerinde beklentileri karşılaması amacıyla oluşturdukları otoriter ve baskıcı tutumun çocukta yalana başvurma sürecini tetiklediğine vurgu yapan İdin, “Otoriter bir anne baba varsa bu ne demektir? Baskıcı bir anne ve baba, çocuktan beklentileri yüksek bir anne, baba varsa çocuk bazen bunların altında ezilebiliyor. Egomuzda şöyle bir gerçeklik var, savunma mekanizmaları oluşturulur, bir zorluk ile karşılaştığımız da o zorluğu ortadan kaldırabilmek amacıyla değişik ifadeler veya davranışlar içerisine gireriz. Çocuğun gücünün üstünde bir yeterlik bekleyen anne, baba bir zaman sonra çocuğu tükettiği anda çocuk o durumdan kurtulabilmek için yalan söylemeye başvurabiliyorlar. Birinci yalanda bakıyor ki işe yarıyor, hedeflediği noktaya varıyor daha sonra ikinci yalan, üçüncü yalan… Bu yalan söyleme alışkanlığı yavaş yavaş artarak çocuğun kişiliğine yerleşiyor. Yine aynı şekilde şiddet varsa, ev içerisinde ceza kültürü varsa, buda yalanı tetikliyor. Eğer aile içerisinde çocuk küçük bir davranış, olumsuz bir davranış gerçekleştirdiği zaman ona hata payı vermeyen, ona hata yapma hakkı vermeyen bir anne baba cezalandırıcı bir davranış, sistem uyguluyorsa çocuk yine cezadan kaçmak için yalana başvuruyor. Çocuklar yaparak öğrenirler, yaşayarak öğrenirler. Onların hayatlarında hata yapmak bir öğrenme şeklidir. Bir anne babanın böyle davranmasıyla, bu bakış açısıyla olayı değerlendirmesi, hatayı normal görmesi ile yani ‘hata yapmayacak benim çocuğum’, ‘mükemmel olacak’ ‘her yönüyle dörtdörtlük olacak’ diye değerlendiren bir anne babanın, elbette ki olaylara bakış açısı farklıdır. Mükemmeliyetçi anne babalar, ister istemez hedeflerin gerçekleşmediği zaman çocuğu cezaya boğarlar. Çocuk da cezadan kaçınabilmek amacıyla yalan davranışına yönelebiliyor. Tabi bu çocukluk döneminde yaşanan sorunlardır.” ifadelerine yer verdi.

“Arkadaş grubu yalan kültürünü yüceltmeye yatkınsa çocuk onlardan etkilenmeye başlıyor”

Ebeveynler tarafından çocuğun arkadaş seçimine ve arkadaş çevresine dikkat edilmemesi durumunda, çocuğun zaman geçirdiği kişilerden olumsuz davranışlar öğrenebileceğini vurgulayan İdin, sözlerine şöyle devam etti:

“Yaş ilerledikçe yalan kaynakları değişebiliyor. İleriki aşamalarda arkadaş grubu çocuğun dünyasına dahil olur. Arkadaş grubu da eğer yalan söylemeye yatkın, yalan kültürünü yüceltmeye yatkın bir grupsa çocuk onlardan etkilenmeye başlıyor. Onlardan etkilenerek anne babasına yalan söylemeye başlıyor, bu şekilde yalan kültürü oluşuyor. Diyelim ki bir arkadaşıyla dışarı çıktılar, arkadaşının annesi ya da babası onu aradı, ‘neredesin’, ‘beş dakikaya geliyorum’ dedi veya kafedeler, ‘kütüphanede ders çalışıyorum’ dedi. Çocuk orada başarıya ulaştığını görüyor ve aynı davranışı kendi anne, babasına yapmaya başlıyor. Bu yüzden arkadaş grubu çocuk açısından çok çok önemlidir. Bazen pırlanta gibi bir çocuğu bir arkadaş grubuna koyarız, maalesef o pırlantalıktan değer kaybeder; bazen de pırlanta olmayan bir çocuk, bir arkadaş grubunun içerisine girer pırlanta gibi değer kazanmaya başlar.”

“Dijital medya dediğimiz çok güçlü bir etken, anne babadan daha güçlü bir etken”

Çocuğun kişiliğine etki eden faktörlerin ilerleyen yaşlarda farklılık gösterdiğini belirten İdin, sözlerini şöyle tamamladı:

“Yalan söyleme kaynağı 7-8 yaşından sonra yavaş yavaş dışarıya yönelmeye, arkadaş grubuna doğru yönelmeye başlar. Çocuğun arkadaş grubun içerisinde bu tür etkenler varsa, çocuk bunlardan da beslenebiliyor daha sonra. 13-14 yaşından sonra da modele, medyaya doğru yönelir. Eğer izlemiş olduğu diziler, filmler, takip ettiği programlar veya takip ettiği ünlü kişiler varsa artık anne, babanın rol modelliği dışında bir de dijital medya dediğimiz çok güçlü bir etken, anne babadan daha güçlü bir etken meydana geldi. Çocuk bunlardan takip ettiği kişileri özümseyerek, onları rol model alarak, onların yapmış olduğu davranışları kendi kişiliğine mal edebiliyor. Bu kişiler bu mecralar da yalan yanlış haberler soruyorlarsa, toplumu aldatmaya yönelik, toplumu kandırmaya yönelik, topluma yalan söylemeye yönelik davranışlar varsa çocuk da başarılı olunduğunu gördüğü takdirde kendi dünyasına alıyor ve ilerleyen yıllarda, 18 ila 20’li yaşlara doğru bu durum artık yavaş yavaş kalıplaşmaya, kemikleşmeye başlıyor. Yirmi yaşından sonra da bir kişilik olarak karşımıza çıkıyor.”