İnsan kendinden nefret etmemeli!
Kendisiyle barışık olmalı!
Çünkü kendi kendisiyle barışık olmamak, kendinden nefret etmek ile bıkmak arasında ince bir çizgi var. Bu çizgi yeri geldiğinde kafa karışıklığı nedeniyle insanlarda yaşama dair ne varsa usanç yaratan duyguları kabartıyor.
Kendi zindanına kapanmamak adına bazı şeylerden bıkmak ile hayata küsmek arasındaki dengeyi iyi tutturmak gerekiyor. Olaylar, insanlar, yaşam alanlarının elemanları, çevremiz ve doğal ortamımız ile ilgili sorunların altında kalma hatasına düşmek, bazen olağan hale geliyor.
Nedeni de duygusal bir varlık olmamız…
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki kirlilik, yabancılaşma, kendi zindanına mahkûm olma, küskünlükler, kuralların yozlaşması, toplumsal işleyişe karşı hareket edenlerin varlığı, yakıcı/yıkıcı davrananların başkalarının hayatlarına yönelik yıkımları gibi sayısız etken zinciri, doğal tabiatımızı ve doğal fıtratımızı sarsıntıya uğratan kötülükleri hayatımızın bir parçası haline getirdi.
Bu yüzden bıkkınlık duyuyoruz.
Kötülükten, kötü insanlardan, yıkıcı davrananlardan, umursamazlığı hayat felsefesi haline getirenlerden, sorumluluğu ve yetkileri menfaat ve çıkarlara dayandıranlardan, ölümü ve şiddeti/istismarı kendine yaşam tarzı edinenlere karşı tepkimiz, ancak bıkma duygusu olmakta.
Çünkü elden bıkkınlık yaşamak ve kırılganlık duymaktan başka bir şey gelmiyor.
Kolay para kazanma, emek harcamama, hedefler uğruna mücadele etmeme alışkanlıkları edinmekten kaçınmamak gibi bir anlayışın ortaya çıkardığı sonuç tembellik, emek sarf etmemek, birilerini kullanmak, sorumluluk edinmemek olmakta ne yazık ki…
Kaldıramayacağı yükü insana vermeyen“İlahi Kudret” in fırsat olarak sunduğu sahnede, kişilerin kendi rollerinden sıyrılarak başka roller edindiği görülüyor. Nedense bu rol çalmalar genellikle çıkarlar/menfaatler üzerine olduğundan, çatışma ve karmaşa ortamlarının da varlığı eksik olmuyor.
YORUMLAR