“Veda Hutbesi” ile simgeleşen temel ilkelerin yanı sıra “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” de 1948 yılında kabul edildiği Avrupa medeniyetinde ortada olan sıkıntılardan dolayı insanlığa değer katma adına kabul edilerek uygulamaya alınmış temel metinlerdir.
Sıkıntı, söylenen ve belirlenen ilkelerle uygulamada ya da sosyal hayat/yaşam alanlarında yapılanlar arasındaki tezatta!
İnsan olgusunun temel insani değerleri olan Özgürlük, Adalet ve Barış gibi ilkelerin devredilemez ve vazgeçilemez özellikleri nedeniyle ön planda tutulması gerektiği konusunda toplum/insan arasında sınıflar/ayrımcılıklar yaratılması asıl sıkıntıları doğurmakta.
Çünkü insanoğlu doğal yapısı ve yaratılış özelliği itibariyle umursanmaması veya göz ardı edilememesi gereken temel hakları ile yaşama fırsatını kullanma çabası gösterirken, sınıf farklılığı yaratmak ya da renk, ırk, dil ve din gibi unsurları ayrıştırıcı yönde kullanmak değersizliğin ve önemsenmemesinin ortaya çıkmasına imkân sağlar.
Aksi yöndeki projeler ve sömürü politikaları zorbalık ve baskıya karşı direniş doğurur. Sadece tek tek bireylerin değil, aynı zamanda toplumların/kitlelerin de temel hakları konusunda gözetilmesi gereken hak ve özgürlüklerin evrensel nitelik kazanmasında atılan adımların sonucu, barış ve adalet prensiplerinin hüküm sürdüğü yenidünya düzenleri olacaktır.
İnsana verilen değer ve evrenin merkezi kabul edilen “İnsan” olgusunun yaratılış felsefesinin ana ilkesi gereği tanınan haklar ve hukuklar açısından günümüz medeniyet uygarlığının hala bazı yükleri kaldıramadığını görüyoruz. Son elçi ve son uyarıcının sözlerinde saklı olan ve açık açık beyan edilen kadın hakları ile günümüz dünyasının kadına biçilen misyonunun karşılaştırılması durumunda söylenmek istenenlerin neye yönelik olduğu anlaşılacaktır.
“Siz, kadınları Allahın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinde hakkı vardır” diye ortaya konan kanunun üzerine söylenecek hiçbir söylem olmamalı iken insan hakları evrensel ilkelerinin umursanmadan kadına yüklenen çirkin rollerin sınırsız açılımlarının son noktasına gelemiyoruz.
İnsan hakları beyannamesi, insanın özgür ve hakları açısından eşit doğduğunu savunur. Akıl ve vicdanla donanan insanın birbirlerine kardeşlik bağlarıyla davranmaları gerektiğini belirtir.
Akıl ve vicdanla donatılan insan diğerlerine karşı ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ve etnik farklılık yaratan dayatmalara girmeden eşit bakış açısıyla ortak yaşam alanlarına katılmayı seçmelidir.
Hiçbir ülkenin veya topluluğun üyesine/bireyine (bağımsız olsun ya da olmasın) uyruğu olduğu ülkenin siyasal ve hukuksal konumuna dayanarak ayrımcılık yapılamaz. Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü itibariyle güvenlik hakkı vardır.
Hiç kimseye veya topluluğa, Filistin örneğinde olduğu gibi zalimce ve insanlık dışı muamele yapılamaz, cezalandırıcı/aşağılayıcı eylemlerde bulunulamaz. Tüm insanların yaşadığı yer ve konum göz önüne alınmadan birey olarak tanınma ve kabul edilme hakkı vardır.
YORUMLAR