Travma, Amerikan Psikiyatri Birliği (1980) tarafından normal insan deneyiminin ötesinde seyreden olaylar olarak tanımlanmıştır.
Bu olaylar doğal afet, savaş, taciz, kaza gibi durumlardır.
Bir olayın travmatik olarak adlandırılması için korku, kaygı, çaresizlik ve dehşet gibi duygular uyandırmasının yanı sıra kişinin fiziksel ve psikolojik bütünlüğünü de tehdit etmesi gerekir.
Travmatik olaylar, birey veya toplum üzerinde derin izler bırakabilir ve etkileri yıllar boyu sürebilir.
Bireylerin karşılaştıkları travmatik olaylara verdikleri tepki ise kişiseldir.
Aynı travmatik yaşantıya maruz kalan birden fazla bireyin farklı tepkiler verdiği ve olayları atlatma sürecinin birbirinden bağımsız seyrettiği görülebilir.
Bireyin geçmişteki travmatik deneyimleri yok denecek kadar azsa, güçlü bir destek sistemiyle beraber esnek bir kişiliğe sahipse yaşanılan olaydan psikolojik olarak olumsuz etkilenmeyebilir.
Örneğin; savaşa katılan askerlerin oldukça ağır yaşantılara maruz kalmalarına rağmen tamamına travma sonrası stres bozukluğu tanısı konmaz.
Travmatik olay sonrasında bireyler, olayı takiben birkaç hafta uykusuzluk, kabus görme, olayla ilgili anıları sık sık hatırlama, kolay irkilme gibi travma sonrası stres semptomları yaşayabilir.
Fakat bu tarz belirtiler olayın yaşanıp bittiği tarihten aylar sonra da ortaya çıkıyorsa travma sonrası stres bozukluğu tanısı için bir uzmana başvurulmalıdır.
Peki travmatik olaylarla nasıl başa çıkılır? Öncelikle birey, yaşadığı olayla ilgili konuşmaktan kaçınmamalıdır.
Olayı olmamış saymak veya bununla ilgili paylaşımda bulunmamak sanılanın aksine travmanın etkisini azaltmaz tam tersine iyileşme sürecini olumsuz etkiler.
Yaşanılan olay konuşularak sosyal destek aranmalıdır.
Bireyin güvendiği kişilerle etkileşimde bulunması bu zorlu süreci daha kolay atlatmasına ve iyileşme sürecine olumlu bir katkıda bulunmasına yardımcı olur.
Bireylerde olaydan sonra anılardan kaçma isteği doğal karşılanabilir.
Zihinlerinde olayla ilişkilendirdikleri durumlardan veya insanlardan kaçınabilirler.
Bu durumda olması gereken kaçınmak yerine olayla yüzleşmektir.
Fakat bu sıcağı sıcağına değil sindirerek yapılmalıdır ki iyileşmek istenirken daha da ağır hasarlara maruz kalınmasın.
Travmatik olay sonrasında hissedilen duygular her ne kadar yıpratıcı olsa da bunun çok doğal olduğu ve olumsuz duyguların kalıcı olmadığı bilinmelidir.
Bu süreçte bireyler kendilerine zaman vermeli ve şefkatli olmalıdır.
Duyguların dengelenmesinin biraz zaman alabileceği bilinerek kaçıngan davranışlar sergilemek yerine uğraşarak üstesinden gelmeye çalışmak süreci olumlu etkileyecektir.
Bunların yanında birey keyif aldığı aktivitelere yönelmelidir.
Kendisini mutlu edecek işlerle uğraşmalı, olabildiğince vaktini dolu geçirmelidir.
Bunu uyguladığı takdirde travmanın etkilerinden yavaş yavaş uzaklaşarak normal yaşantısına tekrardan adapte olmaya hazırlanacaktır.
Kimi zaman travmayla başa çıkmak için alkol, uyuşturucu gibi zarar verici alışkanlıklar edinerek rahatlamak, olayın etkilerinden uzaklaşmak istenmektedir.
Bu tutum son derece yanlış olmakla beraber bireyi daha da zarara uğratacaktır.
Rahatlamak ve iyi hissetmek için sağlıklı yollara başvurulmalı, çevreden gelen sosyal destek kabul edilmelidir.
Unutulmaması gerekir ki travma her ne kadar ağır hasarlara sebep olsa da doğru müdahale ve destekle üstesinden gelinebilir.