Bazı kavramlar taşıdıkları anlam ve yarattıkları etki itibariyle insanları, toplumları öylesine sarsıntıya uğratır ki, sebep oldukları yıkımlar tarihe düşen notlarla ancak sonradan anlaşılmakta. Aslında kavramların suçu yok da problem kullanmayı beceremeyen veya kavramlara farklı anlamlar yükleyerek topluma yanlış aktarmayla kötülük doğuran insan tabiatında.
Nevruz kavramı da yıkıma yol açması, ölümlere neden olması, siyasi hareketlilik doğurması, insanları kitleler halinde hedef haline getirmesi, inanç ve dini yaşam alanlarında farklılık yaratan etkenleri tetiklemesi yönüyle insanoğlunun kavramlara yüklediği anlamların sebep olduğu sarsıntıları yaşatan bir sahayı işaret ediyor.
Merak edilen nokta yaşanan siyasi sürecin önümüze serdiği ve acı çekilmesine sebep olduğu olayların yarattığı yıkımlara değer miydi?
Nevruz kavramının ülkemiz literatüründeki geçmişini ancak 30 yıl öncesine dayandırabilirsiniz.
Nevruz kutlamalarını 1990’ lı yılların başlarında toplum içerisinde birilerine sorsanız, alacağınız cevap sadece soru işareti içeren yanıtlar olacaktı. Alınacak yanıt, siyasi ortamın takibini yapanlar açısından tamamen uzak durulması ve telaffuz edilmesi sakıncalı olan bir içeriğe de sahip olabilirdi…
Çünkü tanımı, siyasi bir partiyi çağrıştırmakta ve siyasi bir örgütlü yapının simgesel uygulaması olarak kullanılan etkinlikler bütünlüğü şeklinde hafızalara yerleşmiş durumdaydı.
Günümüz literatürünün kavrama kattığı anlama baktığımızda ise şaşkınlık ve garipsemenin ortasında, düşünsel boşluklar yaşamaya başlıyoruz. Demek ki, kavramlar dünyası bile siyasi işleyiş ve kültürel algılanmaların dalgalarına kapılabilen içerikleri zamana göre yüklenebiliyor.
Belirleyici olan siyaset alanı olunca söylenecek söz yok…
Nevruz kavramının zamana göre işlenme tarzı farklı olsa da farklı anlamlar yüklenerek tanımlanabileceğini belirtmek gerekiyor. “Yeni Yıl” anlamına gelen nevruz, doğanın uyanışı manası da taşır. Yeni yıl başlangıcı olarak baharın gelişi ve doğanın yeşile, güneşe uyanışını ifade eden kavramın geçmişte bazı bölgelerde bayram havası yaratarak kutlamalara neden olduğu biliniyor.
“Yeni Gün” anlamı da taşıyan nevruz kavramı, birçok ülkede özellikle de İran başta olmak üzere doğu kökenli komşu ülkelerde kutlama etkinliklerinin düzenlendiği bir bayram faaliyeti şeklinde günümüzde de anılmakta ve kutlamalara konu olmaktadır.
Ama son 25 yıl itibariyle kavramın anlamında kaymalar olmakla beraber, siyasi partilerin simgesel etkinliği olarak görüldüğünden, halk tabanında çatışma nedeni olacak yansımaları da doğurmuştur.
Kavramlar sakıncalı değil, kavrama anlam yüklemeye çalışanların farklı amaçları hedef alması, bayram havası ifade eden etkinliklere farklılık yaratan uygulamaları yüklemektedir. Bu manada nevruz da 1995 yılında resmi olarak ülkemizde tanındı.
Hatta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2010 yılında Nevruz’ u bayram olarak kabul etti.
İnsanoğluna ortak paydaların yaratacağı birliktelik inançlarını aşılamanın yollarından ve yöntemlerinden biri de hareket kabiliyetini sosyolojik temellere dayandırma olduğundan, uyumluluğu ve ortak iradeyi güçlendirecek nevruz gibi kavramların varlığına da daha fazla ihtiyaç var. Çünkü ortak hareket ve inanç tarzları çatışmaları sonlandırmaya ve barışın oluşumuna katkı sağlayan anlayışları özünde barındırır.
Her kesim tarafından artık bayram havası yaşamayı sağlayan 21 Mart tarihinin öncesi ile sonrası ile kutlama programlarına dayalı etkinliklerinin uyumluluk içerisinde gerçekleşmesi tek temennimiz olmalı.
Varlığımızı ve insanlığımızı diğeri ile anlamlı hale getirme adına farklılıkları toplumsal gerçekliğimiz kabul etmek ve renkli bir dünyaya hayat alanları oluşturmak için katkılarımızı sunmayı becermek gerekiyor.
Günümüz dünyasının ihtiyacı olan moral değerlerinin dayanaklarını, toplumun özünde varlık bulan geleneksel yaşam tarzımızda ve barışa katkı sunan kültürel yapılanmamızda aramak lazım.
Hüzün yaşanmaması, elimizde bir imkân olarak hayatımıza aktarılmayı beklemekte…
Nevruz etkinliklerinin ortak yaşam bilincine olan katkısına herkesin barış adına katkı sağlaması için faaliyetleri bayram havasında yaşamayı hedeflemek lazım. Olmadık sokak olaylarına veya gösterilerine yapılan katkıların barış ve huzur olgularıyla veya toplumsal bütünlükle alakası olmadığını unutmamak gerekiyor.
Tabiat olaylarının güzelliklerini ve doğa olaylarının beğenilen yönlerini, nasıl ki birer harika görüyor ve beğeni duygularımızın merkezine oturtuyorsak, kişisel ve toplumsal dünyamızı da renklendirip yaşanabilir huzurlu alanlara çevirmek de mantıklı olanı yapmaktır.
Barış ve huzurun istikrarı için nevruzun anlam ve önemine bağlı olarak baharın gelişini, yeni günü, doğanın yeniden uyanışını sadece içimizde yaşamamalı, aynı hisleri toplumsal bilince de aktararak, ilişkiler ağımızı çatışmasız ortamların temellerine oturtmaya başlamalıyız.
Doğanın yenibahara ve yeşile, estetik harikalara yeni kapı açması gibi bizim de yaşamımızı estetik uyanış ve yeniliklere açmamız zorunluluk olmalıdır. Ama siyasi alana malzeme oluşturmadan ve kitlelerin duygularını yönlendirecek kanallara aktarmadan…