Minik Villalar, Hobi Bahçeleri ve Bizim Hayallerimiz

Hobi bahçesi denince eskiden gözümde hep annemin, babamın evimizin arka bahçesinde ektiği fasulyeler, domatesler, biberler canlanırdı. Toprağa eğilen, eli çamura bulaşan, ama yorgunluğunu akşam yemeğinde dalından koparılmış sebzeyle unutan bir neslin çabasıydı o bahçeler.

Ama şimdilerde “hobi bahçesi” denince bambaşka şeyler geliyor insanların aklına. 2+1 evler, havuzlar, meyve ağaçları, çimlenmiş topraklar, mangal köşeleri, birkaç kümes hayvanı... Hobi bahçesi değil, resmen küçük bir çiftlik hayatı! Aslında adı “hobi bahçesi” olsa da, bizimkiler küçük bir villa havasında.

Genelde bir-iki dönüm arazi üzerine kurulan bu yerler, parası olan için adeta cennet. Şehirden uzak, elektriği olan, suyu olan, kafa dinlemelik bir alan. Tam da bana göre! Ama ne yazık ki benim o hayali gerçekleştirecek bütçem yok.

Zaten Batman deyince artık akla sadece petrol değil, yenilik de gelsin isterim. Çünkü burada para da var, yenilikçi fikirler de. Bir zamanlar yazdığım “kız isteme evi” yazısını hatırlarsınız belki—mantar gibi türeyen o evlerin benzeri şimdi de hobi bahçelerinde görülüyor. Ama biz bu işi de farklı yapıyoruz.

Batı’da hobi bahçeleri genellikle ticari amaçla kullanılıyor. Marulunu, domatesini ekip gelen misafire toplatıyorlar, topladıklarını satıyorlar. Ama bizde öyle değil. Batman’daki bahçeler genelde kişiye özel; bir nevi küçük villa havasında müstakil yapılar. Hobi bahçesi demeye dilim varmıyor, resmen minik villalar bunlar.

Peki karşı mıyım bu yerlere? Asla! Aksine destekliyorum. İnsanların doğayla baş başa kalabileceği, nefes alabileceği bir alanı olması şart. Keşke benim de bir yerim olsa diyorum ama ne orayı alacak, ne de içinde tavuk besleyecek gücüm var.

Olan için harika elbette. Ama hobi bahçesi demeyelim biz bunlara, minik villamız diyelim.

Evet, biz Batmanlılar yenilikçiyiz. Bu kötü bir şey değil. Yenilik, geleceğe tutulan ışıktır ve bu da bizim gizli süper gücümüz olsun.

Belki bir gün benim de bir bahçem olur. Belki o zaman daha derli toplu yazılar da yazarım, kim bilir?

Ne diyelim, derler ya: “Zenginin parası, fakirin çenesini yorar.” Sanırım ben bu yazıyla sınırları aştım. Çenem düştü. Hadi bana eyvallah...