Daha fazlasını isteme dürtüsü insan ruhunun vazgeçilmez bir unsuru…
Daha fazla kazanma ve edinme dürtüsüyle insan, ihtiyacının üzerinde taleplerle sahiplenme duygusunu tatmin etmenin yollarını aramakta. Çünkü az ile yetinmek insan tabiatına aykırı bir kişilik özelliğine dönüştürüldü.
Kanaat, yetinmektir ve ihtiyacı kadar talepte bulunma hissiyatıdır. Fazlasında gözü olmamak ve var olanla kendine yetebilme becerisidir.
Bu toplumsal anlamının yanında kanaat kavramının tanımı “Elindekinden hoşnut olma, fazlasını istememe ve doyuma kavuşma” dır. Daha doğrusu hırs ve tamah etme duygularından uzaklaşarak kişinin az olana ve elindekine razı olması, kendisinin ve sorumluluğu altında olanların ihtiyaçlarını göz önünde tutarak başkalarının elindekine yönelmemesi, aşırı kazanma hırsından ve isteğinden kurtulma çabası göstermesidir.
Kanaat duygusunun yetecek kadarıyla yetinerek başka bir şey istememek, ihtiyacından fazlasına ilgi duymamak ve talep etmemek, imkânı ölçüsünde ve edinebileceği kadarını isteme gibi değişik aşamaları vardır.
Önemli olan istek ve taleplere olduğu kadar ihtiyaçların da fazlasına tamah etmemektir.
İleri aşaması aç gözlülük olan bu durumun kişi ile sınırlı olması esastır. İnsan ihtiyaçları ve beklentileri sınırsız olduğundan dolayı doyum ve tatminlik zor gerçekleştiğinden, insanların sınır çizmesi gereken zamanlara hassasiyet göstermek gerekiyor.
Açgözlülük insanı bir yere götürmez. Sahip olunanlarla yetinmek ve daha fazlası isteniyorsa çalışma ve emek harcama konularına eğilmek önemli bir ayrıntı. İnsan hakkına razı olmalı. Hakkına razı olmama durumunda emek, sorumluluk, gayret, çalışma, zaman ayırma, girişimde bulunma ve zamandan/bedensel donanımlardan fedakârlıkta bulunmak ortadan kalmaktadır.
İnsan doğal yapısı itibariyle her an istek ve talep haliyle arayışlara giren bir canlıdır. Ne yazık ki bu istek ve talep beklentisi başarı merkezli ve istediğini elde etme sonuçlu olduğundan, yerine göre hayal kırıklıkları ve başarısızlık ortamları yaşandığı an, umutsuz ve mutsuz bireylerin artmasına yol açmakta.
Ayrıca kanaatkârlık, sadece elindeki ile yetinmek ve çalışmamak anlamına gelmez. Aşırısı olan fazlasını isteme ile düşüğü olan hiç çalışmamak ve emek sarf etmemek arasında kurulacak denge itibariyle olması gereken uyum halini yakalamak önemlidir.
Diğer bir manasıyla payına razı olma anlamı taşıyan kanaatkârlık hem sorumluluk bilincinin bir uzantısı hem de sosyal hayatın insana düşen birliktelik ve dayanışma ruhunun bir gereğidir.
Bu durumda kişiyi hırs, zevke düşkünlük, tembellik ve başkasının olana tamah gösterme duygusundan uzak tutmasıyla kişi için erdemlilik özelliğini doğurmakta. Bu da kişinin kazandığını israf etmemesi, muhtaçlara gücü ölçüsünde yardımda bulunması, kazandığını veya sahip olduğunu yerine göre ve yettiği kadar harcaması sonucunu doğurur.
Bilinen gerçek para ve mal/mülk gibi zenginliklerin her insana yaramadığı ve insan tabiatını bozabilecek alışkanlıkları yaşatabileceğidir. İşin içerisine bir de bencillik ve cimrilik girince olay farklı boyutlara ulaşabilmekte.
Karıştırılmaması gereken iki kavram karşımıza çıkmakta: Kanaatkârlık ile cimrilik kavramlarının yanlış kullanılmaması gereken özellikler var. Yani yetinmesini bilmek ile hiç kimseye katkı sunmamak durumlarını karıştırmamak lazım.
Kanaatkârlık duygusu ile paylaşım duygusu her zaman ve ortamda hem insana hem de topluma fayda sağlayan temelleri karşımıza koyarken, aynı zamanda başkalarını kıskanmamayı, fedakârlığı ve sorumluluk bilincini güçlendirmeyi sağlar.
Bu durum inancımızın da ahlaki yapımızın da bir gereğidir.