İNSAN VE KAMU HAKKI

Sahip olunan fiziksel yapının yanı sıra sahip olunan Ruh dünyası ile insan farklı boyutların birleşiminden meydana gelen bir canlılık özelliği gösterir. 

Belirlenen bir zamanın ve belirlenen bir sürenin, yine belli bir mekânda yaşam koşullarının oluşumuyla varlık kazanan insan için tek başına var olmak fazla bir anlam ifade etmez.

Topluluk bilinci ve sosyolojik gerçeklik varlık bilincini kendi benliği, iradesi, aklı ve bedeni ile var olma gayretine yönlendiren insanı temel gerçeklik haline getirir.

Bireysel gerçekliğinin yanında ruh dünyası, düşünsel boyut, bedensel yapı gibi özellikler, toplum bilinci ve birlikte yaşam alanlarında bulunma gibi ortak hayat sürecini yarattığından ortaya “Kamu Alanı” denilen bir ortamı çıkarmakta.

Toplum hayatı, grup yaşamı ve ortak koşullarda ihtiyaçların giderilme faaliyetleri sayesinde tüm insanların mekân, zaman, süre üçgeninde içerisinde bulunmak zorunda olduğu her alan, Kamu olgusunu doğuran etkenleri karşımıza koymakta.

Fiziksel ve bedensel yapısının barındırdığı iç dünyasında sahip olduğu duygu, düşünce ve heyecanlarla varlığını sürdüren insanın, sosyolojik gerçeklik olarak edindiği çevre elemanlarıyla meydana getirdiği şuur ile aile kurması, eğitim görmesi, ihtiyaçlarını ekonomik etkinliklerle gidermeye çalışması, yönetim mekanizmasına katılması, arkadaş-akran ilişkilerini sürdürmesi çabaları birer ortak yaşam modelidir.

Kamu kavramı ortak alan ve birliktelik bilinci oluşturan yaşam modelini ifade eder. Toplum bütünlüğünde herkesin yaşam alanı edindiği, ihtiyaçlarını giderdiği, eğitimini gördüğü, aile kurduğu, sosyal etkinliklere katıldığı, eğlendiği, spor etkinlikleri düzenlediği, iletişim kurduğu arkadaşları bulduğu mekânların ortak ifadesidir.

Yaşamın haklar ve sözleşmeler çerçevesinde belirlenen kültürel değerler, alışılmış uygulamalarla ve hatta Anayasal haklarla garanti altına alındığı süreçleri kapsamına alan Kamu’ nun merkezinde insan hayatı ve sağlıklı yaşam koşulları yer edinir.

Bu yüzden insan toplumdan ve toplumsal yaşamdan soyutlanamaz.

Ortak yaşamı paylaşan bireylerin beraberce aynı hayat standartlarına ve kalitesine sahip olması asıl amaç olmakta. Bu bilinç, yani beraber yaşamanın farkında olma hali sağlıklı aile yapılarının doğmasına ve bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı bireylerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.

Özgürlüklerin ve yaşam haklarının varlığı kendini bu noktadan sonra göstermekte. Sınırsız hareket kabiliyeti veya kısıtlamaların olmadığı bir ortamın insana ve diğer bireylere vereceği zararların bazı kuralları, düzeni sağlayan değerleri işaret ettiğini unutmamak gerekiyor.

Özgürlük sınırsız değil… Kamu alanının ortak zemininde başka hak ve hürriyetlere etki edecek unsurların elenmesinde önemli bir aracı konumundadır. Özgür düşünce, özgür eylem, özgür ortam değil; Özgür düşünceler, eylemler ve ortamlar diye ifade etmek ve çoğul haklar kavramını kullanmak doğru olandır.

“Hiçbir zaman haklarını aşma, çünkü başkalarının sınırlarına saldırmış olursun (Jean J. Rousseau)” sınırının farkında olunması “Bir şahsa karşı yapılan haksızlık, herkese karşı yapılmış bir tehdit demektir (Charles de Montesquieu)” sınırının korunması bilincini doğurur.

Bireysel çıkarlar yerine çoğunluğun ortak menfaatinde davranış sistemleri belirlemek, özgürlük kavramının içeriğini doldurur. Ortak kullanım alanları kamuya, yani tüm insanların kullanımına açık yerler olup, özel alanların oluşumuna izin vermeyen şuurlar doğurur. Çünkü haklar ve bireysel hukuklar açısından kişiye has tanınmış ayrıcalıklar yoktur.

Kamu hakkı evrensel olduğundan, yani geneli ilgilendiren ve herkese tanınması gereken özellikler taşıdığından vazgeçilmezdir. Genel sınıflama açısından Kişisel Haklar, Sosyal ve Ekonomik Haklar, Siyasal Haklar olarak üç kategoride değerlendirilse de İnsan Hakları ilkeleriyle ayrılmaz bir bütünlük gösterdiği unutulmamalı.

Kişisel haklar söyleminin altında yatan etmenler olan özgürlük ve dokunulmazlık ilkeleri, insanın yaşamını sürdürme, bireysel davranış, özel hayat, düşünce sahibi olma, inanç sistemi benimseme, mülk edinme, yargılanma, kanun önünde eşitlik gibi temel nitelik taşıyan bedensel, düşünsel, hareket-eylem ilkelerini yaşam alanlarına aktarma amacını işaret eder.

Sosyal ve Ekonomik Haklar kategorisinin kapsadığı alanlar da Anayasa’ da yer aldığı şekliyle, Sosyal Devlet modelinin tanımlanan ifadesidir. Ailenin korunması, eğitim ve öğretim, dinlenme, konut edinme, çalışmak ve ücret alma, sağlık ve sosyal güvenlik edinme gibi kısaca örneklendirilecek hakları kapsamaktadır.

Üçüncü kategoride yer edinen Siyasal Haklar ise bireyin yönetim mekanizmasına katılımını, seçme ve seçilme iradesini, kamu sektöründe çalışmayı, siyasi faaliyetlerde bulunabilmeyi, bilgi edinebilmeyi ve siyasi etkinliklerde rol alabilmeyi ifade eder.

Genel sınıflamanın hem toplumsal yapının işleyiş biçiminde uygulandığı şekli hem de Anayasal açıdan güvenceye alındığı biçimiyle tüm insanları içerdiğini görebiliyoruz. Önemli olan toplumsal sınırlar ile kamu haklarının uyumsuzluk yakalamadan insanı değer kabul eden kamu alanını düzenlemesidir.