Her Şey Beleş Olsa...

Başımızda farklı bir yönetim anlayışı, gönlümüzde ise bambaşka bir yönetim özlemi var. Ancak gerçekler hayallerden çok farklı bir zeminde şekilleniyor. Bir toplumun, vatandaşlarından vergi almadan, elektrik ve su parası talep etmeden ayakta kalabilmesi için ya devasa altın ve mücevher yataklarına ya da Arap ülkeleri gibi sınırsız petrol kaynaklarına sahip olması gerekir.

Peki, ülkemizde bu zenginlikler yok mu? Elbette var; ancak maalesef bu potansiyelin ancak %10-15'inden faydalanabiliyoruz. Çünkü yer altı kaynaklarımız bu kadarla sınırlı. Avrupa ülkelerinde ve Amerika'da ise çalışan, üreten, satan ve alan herkesin vergi ödemesi adeta bir namus borcu olarak görülür. Hatta yasalarda vergi kaçıranlara en ağır cezalar verilir.

Bizim yönetim şeklimiz cumhuriyet, yani bir nevi Avrupa anayasası bizim için de geçerli. Ancak bizde vergi vermemek, vergi kaçırmak oralardaki gibi ciddi bir suç olarak algılanmıyor. Bu durum da ülkemizde vergi kaçakçılığının yaygın olmasına yol açıyor. Haliyle hükümetin bütçe hesapları tutmuyor, beklenen vergiler zamanında tahsil edilemiyor veya hiç edilemiyor. Bu da ülke ekonomisi için büyük bir sorun teşkil ediyor.

Geçtiğimiz gün faturalara göz attığımızda, özellikle elektrik ve doğalgazda devletin neredeyse yarı yarıya bir sübvansiyon uyguladığını gördük. Yani aslında faturamızın yarısını devletimiz ödüyor. Buna rağmen vatandaşlar elektrik, su ve doğalgaz giderlerinin tamamen ücretsiz olmasını talep ediyor. Düzenli vergi tahsilatının yapılamadığı bir toplumda bu ne kadar gerçekçi bir beklenti, tartışılır. Hele ki ülkemizde bu hizmetler ücretsiz sunulsa, kışın çatımıza bile petek döşer, elimizde hortum sabaha kadar suları açık bırakırız; sonuçta "beleş"!

Bazı halkçı söylemleri olan partilerin kazandıkları belediyelerde otobüsleri ücretsiz yapması, halkın arasına inip ürün toplaması, öğrencilere yardım etmesi gibi şov amaçlı çalışmalarla halka daha iyi hizmet sunduklarını gösterme çabalarını televizyonlardan izliyoruz.

Oysa büyük Türkiye fotoğrafına baktığımızda, mevcut hükümetin halka ve vatandaşa sunduğu hizmetler ve kolaylıklar hiç de küçümsenecek gibi değil. Öğrencisine burs verirken "git tarlada çalış" demiyor, verdiği bursların %80'i karşılıksız. Her dini bayramda şehir içi ulaşım ücretsiz. Şehir içi ulaşımda öğrencilere indirim uygularken, 60 yaş üstüne ulaşım bedava. Belediye başkanları sadece göstermelik işlerle uğraşmıyor, çizmesini giyip tarlada poz vermek yerine, vatandaşı ilgilendiren birçok altyapı sorununa imza atıyor.

Türkiye'yi yönetmek kolay değil, yürek ister. Bugün ülkemizin geldiği noktaya dünya devleri bile hayranlıkla bakıyor, şapka çıkarıyor. Ülkemiz dünya üzerinde öyle bir saygınlık kazandı ki, artık dost da düşman da Türkiye denince haddini bilerek konuşuyor.

Gelişmekte olan bir ülkeyiz. Ne Arap ülkeleri gibi petrol zenginiyiz, ne Rusya gibi doğalgaz üreticisiyiz, ne de Çin veya Japonya gibi büyük ekonomilere sahibiz. Ama dünya, kısa bir süre içinde katettiğimiz mesafeyi takdirle karşılıyor.

Elbette bazı vatandaşlar ülke yönetimini beğenmeyebilir, bazıları muhalefet etmeyi tercih edebilir. Bütün bunlar demokrasimizin işlediğinin bir göstergesidir. Ülkemiz bir hukuk devletidir. Hukuka herkes güvenmeli ve saygı göstermelidir. "Ben suçsuzum" diyenler iddialarını kanıtlamalı, aksi takdirde adalet gereğini yapmakla mükelleftir.

Bugün uyandığınızda güneşiniz varsa, suyunuz, elektriğiniz varsa, yanınızda sevdikleriniz varsa, işiniz varsa, yiyecek yemeğiniz varsa, dünyanın en rahat ülkesinde yaşıyorsunuz demektir. Gazze'ye bir bakın; zamanında tedbir alamayan, kötü yönetilen ülkelerin acımasız dünya tarafından ne hale getirildiğini görün.

Allah'a şükür ki başımızda o zalimlere "one minute" diyecek kadar cesur yöneticilerimiz var. O duruş olmasaydı belki de biz çoktan Irak, Suriye, Gazze ve diğer birçok Asya ve Amerika ülkesi gibi büyük balıklar tarafından yutulmuş, paramparça olmuştuk.

Yiğidi öldür hakkını yeme derler. Şu anda ekonomik bir buhran yaşıyor olabiliriz, bunun nedeni iç cephedeki bazı manipülasyonlar. Ama unutmayın, onların da sesi bir gün kesilecek. Şu an görünmez bir savaşın içindeyiz. Lütfen büyük resmi görün, ona göre düşünün, ona göre konuşun, ona göre hareket edin. Hoşçakalın.