Mekke’nin fethinin sadece tarihsel bir olay olmadığını belirten Dicle Üniversitesi Tarih Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Oktay Bozan, fetih ruhunun günümüze taşınması için sürekli olarak hayırlı çalışmalar yapmak gerektiğini söyledi.
İslam tarihinin dönüm noktalarından olan Mekke’nin fethi ile ilgili konuşan Prof. Dr. Oktay Bozan, fethin, insanlık tarihinin en önemli olaylarından birisi olduğunu ifade etti.
“İslam savaş Hukuku örneklik arz etmekte”
Bozan, “Mekke’nin fethi, insanlık tarihinin en önemli olaylarından birisidir. Mekke’nin fethi İslam Peygamberi Hazreti Muhammed’in bir ordu kumandanı ve bir devlet başkanı olarak bulunduğu, bir şehrin fethedilmesiyle alakalı bir süreçtir. Mekke’nin fethiyle aslında Müslümanlar sabırla, inançla geçilen bir sürecin sonunda Mekke’nin fethinin elde edilme sürecini çok yakından tanık olmuş oluyorlar. Mekke’nin fethindeki bir ordu komutanı ve bir devlet başkanı olan Hazreti Peygamberin gerek müşriklere karşı mücadelesi gerekse onlara karşı göstermiş olduğu hoşgörü ve fetih sonrasındaki af ilanı, akabinde bakmış olduğumuz diğer farklı inanç kesimlerine karşı göstermiş olduğu hoşgörü açısından bugün savaşları yürüten devletler açısından İslam savaş hukuku bu anlamda çok ciddi anlamda bir örneklik arz etmekte diyebiliriz.” dedi.
“Zaferin yakın olacağını görebiliyoruz”
Açıklamasının devamında Bozan, şunları aktardı:
“Bunun yanı sıra Mekke’nin fethiyle beraber şunu ifade edebiliriz. Mekke’nin fethi İslam tarihinde tüm Müslüman hükümdarların bir model olarak aldıkları, gerek Kudüs’ün fethi sırasında gerekse daha sonraki fetihler sırasında Mekke’nin fethindeki örneğin esas alındığını görüyoruz. Mekke’nin fethiyle beraber şunu söyleyebiliriz; tabi Mekke’nin fethi bugünlerde ülkemizde kutlanılan bir süreç, uzun bir süredir bu kutlanılıyor. 31 Aralık olarak kutlandığını görüyoruz. Mekke’nin fethinde aslında şunu görmek mümkün; bu dönemde özellikle de zulme uğramış olan Müslümanların Medine’ye hicret etmesine rağmen çok zor durumlarda yaşamasına rağmen sabır, inanç ve gayretle bir mücadele verdikleri süreç sonrasında böyle bir zafere ulaştıklarını görüyoruz. Bu açıdan Mekke’nin fethi bize ne öğretiyor. Müslümanlar zulme uğrayabilir, sıkıntılar yaşayabilir, çok zor koşullarda gerek yerel gerekse de uluslararası dinamikler tarafından ötekileştirilmiş olabilir. Bu tür durumlarda inancımızı kaybetmemek, sabır ve inançla mücadeleye sarıldığınız zaman, muhacir konumuna da düşseniz bir süre sonra yaşadığınız coğrafyada fatih olarak geri dönme ihtimaliniz büyük bir ihtimalle söz konusu ve Hazreti Peygamberin Mekke’nin fethi bu anlamda bir örnek teşkil ettiğini görüyoruz. O açıdan günümüzde de benzer mağduriyetleri yaşayan tüm Müslümanların kendi kurumunda, kendi şehrinde, kendi köyünde ve kendi ülkesinde muhacir konumuna düşen ve inançlarını yaşayamayan ve zor durumda kalan insanların gerçekten Allah’ın emirlerine uygun bir hayat sürdüğü sürece ve buna tabi olduğu sürece yakın bir gelecekte (ayette öyle söyler) bakıyorsunuz ki fethi onlara müyesser görüyoruz. Bu açıdan Mekke’nin fethi bize umutsuzluğun, karamsarlığın, yeise kapılmanın ve girdapta boğulmanın imanla ilişkili olmadığını, iman varsa imkanın da olabileceğini, mutlaka ve mutlaka bir zaferin, bir iyi günün yakın olacağını görebiliyoruz. Bir kere bunu tespit etmek gerekiyor.”
“Yılbaşı Hazreti İsa ile alakası olmayan bir durum”
Yılbaşı kutlamalarının İslami hiçbir yanının olmadığının altını çizen Bozan, “Bunun yanı sıra aynı zamanda yılbaşı kutlamaları var. Yılbaşı ile Mekke’nin fethi ülkemizde eşzamanlı kutlanılıyor. Tabi garip bir şekilde yaklaşık bir asırdır dünyada miladi takvimin başlangıcı, tüm dünyada kutlu bir gün olarak kutlanıyor. Aslında Hazreti İsa ile alakası olmayan, hiçbir peygamberin doğumuna yakışmayacak bir şekilde kutlanması kabul görmeyen bir durum söz konusu. Hazreti İsa’nın bu tarihte doğmadığını, Hazreti İsa’nın Kur’an-ı Kerim tanımlarına baktığımız zaman, İncil’in değişik versiyonlarına baktığımız zaman, bu kesinlikle kış mevsimi değil yaz mevsiminde Hazreti İsa’nın doğduğunu görüyoruz. Ancak Pagan Roma’nın kendi kutsal günleriyle ilişkilendirip bunun kış mevsimine çekildiği, böylece Paganist Roma’nın meşrulaştırıldığını görüyoruz. Gelinen noktada Roma kalıntısı uygulama kapitalist bir dünyanın Paganist bir anlayışı ve seküler bir anlayışın adeta bir tüketim çılgınlığına dönüştürülerek tüm dünyayı adeta tek bir dinin müntesibi haline getirdiğini görüyoruz. Oysa Hazreti İsa’nın doğumu ile ilişkisi olmadığı gibi Müslümanların da Noel için özel olarak kendilerini adamalarının hiçbir anlamı yoktur. Bu bir yerde celladına aşık olunan gibi bir şeydir. Sizi yok etmek isteyen, sizin inançlarınızı yok etmek isteyen bir zümrenin, bir devletin ve bir anlayışın düşüncesini teslim almak gibidir. Çünkü biz şunu biliyoruz. İnsanlar yenildikleri zaman yok olmazlar, düşmana benzedikleri zaman yok olurlar. Oysa biz yaklaşık bir asırdır düşmana benzeme konusunda farkında olarak ya da olmayarak yoğun bir çaba içerisinde olduğumuzu görüyoruz. Şu anda çarşı pazara baktığımız zaman her yerde hummalı bir çalışma var, sanki Peygamber Efendimiz Mekke’den Medine’ye geliyormuş da Medinelilerin karşılaması gibi bir heyecan ve bir duyguyla insanlar Noel kutlamalarına hazırlanıyor. Çocuklarımız, hanımlar, çarşı-pazar, alış-veriş bütün bunlara bakıldığı zaman farkında olsun ya da olmasın böyle bir hazırlığın olduğunu görüyoruz. Bu maalesef bizim hem inancımız açısından hem ulusal kimliğimiz ve değerlerimiz açısından öteki dediğimiz bir anlayışa evrilmek demektir. Onu kabul etmek demektir. Ona benzemek demektir. Bu düşmanına aşık olmak gibi bir durum. 31 Aralık tarihi miladi takvimin başlangıcı olması ötesinde hiçbir anlamı olmayan ne Hazreti İsa ile ilişkisi olan ne de İslam’ın kutsallarıyla hiçbir ilişkisi olmayan tamamen Antik Pagan Roma’nın kendi kutsal günlerini bu anlamda öne çıkardığı ve daha sonraki dönemlerde kapitalist dünyanın da bunu bir tüketim çılgınlığına dönüştürmek için biraz din sosu vermeye çalışılıyor.” ifadelerine yer verdi.
“Gazze bize birçok şeyi öğretmiş oldu”
Bozan, “Bakın bugün Suriye 60 yıllık bir Baas rejiminden kurtuldu. Basında gördüğüm kadarıyla çok yoğun bir yılbaşı kutlamalarına hazırlanıyor. Garip bir şey. Oysa bu devleti bu toprakları bu hale getirenler kesinlikle benzemek istedikleri dünya görüşüne sahip olan insanlardı. O açıdan bizim düştüğümüz yerden kalkabilmemiz için kesinlikle biz olarak kalmak durumundayız. Benzer hadiseleri dünyanın gözü önünde Gazze’de yaşıyoruz. Gazze bize birçok şeyi öğretmiş oldu. Bizim dışımızdaki dünyanın sayısı 100-150’yi bulan Müslüman olmayan ülkelerin kocaman bir yalan olduğunu gösterdi. İnsan hakları kuruluşları uluslararası teşkilatların bu anlamda hiçbir anlam ifade etmediğini gösterdi. Bu durumda düşmana benzeyerek aslında hiçbir şekilde var olamayacağımızın farkında olmamız gerekiyor. Ama inançlı olunduğu zaman kendi milli, yerli değerlerine ve inançlarına sahip olduğu zaman bu tür durumlarda insanımızın öz benliğine sahip olduğu zaman var olma mücadelesini o zaman başarabileceğini söyleyebiliriz.” şeklinde belirtti.
“Kültürel ve medeniyet anlamında kendi değerlerimizle barışık olmak durumundayız”
“Gazze’deki bir avuç inançlı insanın köleleştirilmiş dünyaya rağmen özgürce var olduğunu görüyoruz.” diyen Bozan, “Bu durumda onların bize öğrettiği bu inançla hareket ederek olası işgallere karşı kendi öz benliğimize ve kendi varlığımıza dönerek mücadeleyi yaşamak zorundayız. Hem hayatta kalmak için bireysel manada hem de kültürel ve medeniyet anlamında kendi değerlerimizle barışık olmak durumundayız. O açıdan bakıldığı zaman bu tür bayramların ya da bayram denilen kutsal günlerin bizi sömürüye alıştırdığını görüyoruz. Batı’nın değerlerini adım adım benimsememize yol açmış oluyor. ‘Bunu yapsak ne olur?’ gibisinden geçiştirilen cümleleri bir süre sonra yaşadığımız gibi inanmaya başlıyorsunuz ve bu garip durum gelinen noktada Batı’yla bütünleşmiş ama sözde Batı’yla mücadele eden bir neslin ortaya çıkmasına neden oluyor. O açıdan düşmanlarımıza benzediğimiz gün varlığımızı kaybettiğimizi görüyoruz. Yılbaşı da bu anlamda düşmanlarımıza benzemek için uluslararası anlamda en önemli bir gün haline dönüştüğünü görüyoruz. Dünyanın doğusundan-batısına ve kuzeyinden-güneyine kadar Noel uygulamasının gerçekten tuzak içerdiğini ve insanların maalesef büyük bir kısmı bundan bihaber olduğunu görmek mümkün.” dedi.
“Mekke’nin fethinde Müslümanları zafere taşıyan Allah’ın emrine uygun bir yaşam, sabır, inanç ve metanettir”
Bozan, “Mekke’nin fethinde Müslümanları zafere taşıyan Allah’ın emrine uygun bir yaşam, sabır, inanç ve metanetti. Daha sonraki süreçlerde gerek Hazreti Ömer’in Kudüs’ü fethi ve gerekse Selahaddin-i Eyyubi’nin Kudüs’teki haçlılara karşı elde etmiş olduğu zaferler. Müslümanların başka başka dönemlerdeki haçlılara ve Moğollara karşı göstermiş olduğu başarıların olduğu dönemler Müslümanların kendileri olduğu dönemlerdir. Düşmanlara benzedikleri dönemler değildi. Gazze başarısı da bu anlamda bize bir avuç insanın inanmışsa dünyanın küresel güçlerine karşı meydan okuyabileceğini göstermiş oldu. Bundan hareketle şunu söyleyebiliriz. Bizler kutladığımız günlerin ne olduğunu, bizi nereye evirebileceğini bilmek durumundayız aksi halde bu tuzağa düştüğümüz zaman gelecek nesillerin de bu yöndeki eylemlerinin müsebbibi olmak durumunda kalırız.” diye konuştu.
“Gazze olayının bizim uyanmamıza kısmen katkı sağladığını düşünüyorum”
Son olarak Gazze’deki şanlı direnişe değinen Bozan, “Gazze’de 15-16 aylık bir şekilde küresel güçlerin zulme destek verdiği, Müslümanların ise yüreğini burkan acı bir dram söz konusudur. Gazze olayının bizim uyanmamıza kısmen katkı sağladığını düşünüyorum. Bu anlamda Müslümanların özgürlüğüne katkı sunduğunu görüyoruz. Köleleşen bir dünya var ama bunun karşısında sadece özgür olan Gazze var. Bir Gazze’den dersler görüyoruz. Bu anlamda İslam ülkelerinin insan kitlesini ve coğrafi büyüklüğünün çok fazla bir anlam ifade etmediğini maalesef görmek durumundayız. Bu potansiyelin bilgiye, dinamizme, samimiyete, uluslararası kuruluşlara, diplomasiye hikayeye dönüşmediği sürece çokluğumuzun hiçbir anlam ifade etmediğini görmek mümkündür. Tabi bu orayla sınırlı bir şey değil yani Gazze’ydi, Şam ve Halep oldu. Bu gittikçe başka kaleleri de hesaba katmak gerekiyor. Karşınızda sınırları gözetmeyen, hiçbir kutsalı olmayan, tek beklentisi kendi menfaati olan bir siyonist çeteden bahsedebiliriz. Bu açıdan umuyorum ki bu süreçlerin hepsi Müslümanların yeniden uyanışına, yeniden dirilişine ve yeniden ittifakına ve küresel anlamda da uyanışına katkı sunacağını düşünebiliriz.” dedi.