Bir varmış bir yokmuş.
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde
Tanrının dünyaya düşürdüğü bir elma varmış.
Bu elma yeryüzüne şiddetle çarparak ikiye ayrılmış.
Ayrılan parçalar birbirinden bağımsız yuvarlanmışlar.
Yuvarlandıkça uzaklaşmışlar birbirinden.
Uzaklaştıkça mesafeler girmiş araya.
Bir parçası ötekini aramaya koyulmuş. Aylar geçmiş, yıllar aramış taramış bulamamış. Arayışta oldukça yuvarlanıp debelenip durmuş. Evrenin kiri pası hep üzerine sinmiş. Tertemizken kirlenmiş.
Kirlendiğiyle kalmış, eksik parçasını bir türlü bulamamış.
Öteki parça ise olduğu yerde kalakalmış.
Sudan çıkmış balık gibi ne yapacağını bilememiş.
Sadece diğer parçasının gelip onu bulmasını istiyormuş. Etrafta bir sürü yarım elma varmış ama hiç biri onunla uyuşmuyormuş.
O kendi parçasını istiyormuş, hem demini bekliyormuş. Bekledikçe kederlenip umut aydınlığına bir girip, mutsuzluk bataklığından çıkıyormuş.
Düşündükçe harap olup, inancı günden güne azalıyormuş. Bekledikçe soluyormuş.
Zaman eskitmiş her iki ayrı parçayı da.
Birbirini bulamadan evrende yok olup gitmişler.
Bir derviş bu olaya şahit olmuş ve uzaktan gülümsemekle yetinmiş. Kaleme almış gördüklerini ve yazmaya başlamış.
Üç cümle ile özetlemiş tüm hikâyeyi.
“Aslında bir elmanın iki yarısı yoktur.
İki yarım bir elma vardır.
İki yarım,bir elma değil bir yarın eder “..
Yani,bir varmış,ama iki yokmuş..
YORUMLAR