Ekonomi nasıl düzelir diye sorduk. Binlerce cevap aldık. Ama ne ilginçtir ki, bu cevapların hiçbiri “ülke ekonomisi” için değildi; herkes kendi ekonomisini kurtarmanın derdinde.
Yani anlayacağınız, herkes kendi derdinde. Kimse kimseyi düşünmüyor. Oysa gerçekten birbirimizi düşünsek, zaten ekonomimiz de düzelir. Ama gelin görün ki herkes “bana rap bana” demekten vazgeçemiyor.
Bir milletvekiline gidip “Maaşınız 198 bin TL, fazla değil mi?” diye sorsanız, muhtemelen şöyle diyecektir:
“Vallahi bu maaş bize az bile. Haftada üç-dört gün seyahatteyiz, konaklıyoruz, vatandaşın derdini dinliyoruz. Psikolojimiz bozuluyor. Gittiğimiz psikolog bile bizden çok maaş alıyor.”
Haksız mı? Belki de değil. Zira bir uzman doktorun maaşı 200 binin üstünde artık…
Ama burada esas mesele şu: Toplum olarak bir “özetimiz” var – Ben.
Eskiden “biz”, “siz”, “onlar” vardı. Şimdi sadece “ben”.
Benim yolum yapılmadı. Ben az kazanıyorum. Benim malım mülküm yok. Toprağı ekemiyorum. Hayvan besleyemiyorum. Daha çok para kazanamıyorum...
Bu cümlelerin içinde “biz” var mı? Hayır.
Sorsan, “Siz kimsiniz, onlar kim?” diye sorar bir de üstüne.
Toplum içinde bireysel hak ve özgürlükler ön planda. Dayanışma, paylaşım? Yok.
Kimse başkasını düşünmüyor. Kimse başkasının ekonomisine kafa yormuyor. Kimse düşene el uzatmıyor.
Kazancının yedinci yerini kapmış, sekizinciyi de kapmak istiyor. “Bari bir başkası da kazansın,” diyen yok.
Ülke ekonomisini dert edinen vatandaş yok.
Komşusunun ekonomisini düşünen vatandaş yok.
Enflasyonu düşürmeye niyetli vatandaş yok.
Fahiş fiyatla mal satanı boykot eden vatandaş yok.
Peki bu gidişatı kim düzeltecek?
Sadece vergi verip askerlik yapıp, gerisini hükümete bırakmakla olacak mı bu iş?
Kanunlar kâğıt üzerinde güzel ama uygulamada hep bir "işimize geldiği gibi" hali var.
Kurallar öyle esnetiliyor ki, neredeyse lastik kıvamında.
Sonra mikrofonu alıp “Bu ekonomi nasıl düzelecek?” diye soruyoruz.
Ama önce şu soruyu sormalıyız:
"Biz dürüst müyüz?"
Kendimize, birbirimize, çevremize…
Ancak dürüst olursak, ancak o zaman ekonomi de dürüstleşir.
Yoksa kusura bakmayın, lafla peynir gemisi yürümez.
Yalan dolanla hiç yürümez.
Bireysel çıkarların öncelik olduğu bir düzende adalet olmaz.
Toplum olmak istiyorsak, öncelik “biz” olmalı.
Hoşça kalın ahali…
Biraz da birbirimizi düşünmeyi deneyelim.