Hani bir heykel var!
Adalet ve Hukuk kavramlarının simgeleşmiş halini ifade eden motiflerden oluşan ve bir elinde “Terazi” diğerinde de “Kılıç” olan ve gözleri bağlı “Kadın” ile özdeşleştirilen heykel…
Kadın olması bağımsızlığı ve kimseye ayrıcalık tanımamasını ifade ederken, gözü kapalı olması da tarafsızlığını ve kimseye bağlı olmamasını işaret eder. Terazi adaleti ve adaletin dengeli olarak dağıtılması çabasını simgelerken; Kılıç simgesi gücü ve adaletin verdiği cezaların uygulayıcı otoritesini hafızalara kazır.
Yani günlük dilde ve halk arasında ki kullanımında “ilahi adaletin tecessüm etmesi (ortaya çıkması, belirmesi)” diye tanımlanır.
Öyle mi?
Herkes için adalet mi?
Ne yazık ki olumsuz yanıtlar zihinlerimizde canlanıyor.
Adalet kavramının zamanımızın hayata aktarılamayan ve uygulanamayan ana kavramlarından biri olması için az çaba harcanmıyor. Simgesel ifadelerden öteye geçmeyen ve sadece sanatsal bir ürün olarak karşımızda duran adalet kavramının, insanlar arası toplumsal ilişkiler ve sosyal hayatta uygulama alanı bulmayan olumsuzluklarını yaşıyoruz-kabul ediyoruz.
Yani birey-insan ve toplumsal yapı itibariyle birliği ve düzeni sağlayan, herkese hakkaniyet sınırlarını ile eşitlik ilkelerini uygulayan bir yaşam modelinin eksikliğinde, ahlaki bir erdem olma özelliği taşıması gereken yeterlilikten uzak bir sistem önümüzde duruyor.
Bunu yapan ve sebep olan yine insan faktörü!
Acaba davranışlarında, yaşam şeklinde ve doğal ortamında doğru olma, hak ve hukuk ilkelerine uyma, eşit ve özgür hareket etme gibi insani hakları yüklenen insana verilen değerin oranı ne?
İnsanları bir arada tutan değerlere, düzene, denge ve uyuma, dürüstlük ve tarafsızlığa yol açan adalet kavramının hiç kimsenin kişisel istek ve beklentilerine göre ayrıcalık yaratacak şekilde belirlenemeyeceğini ortaya koymak gerekiyor.
Hakkaniyet bu yüzden önemli ve Hak ile Hukuk kavramlarını uyumlu hale getirmenin hassasiyeti bu yüzden değer kazanıyor. Çünkü adalet terazisinin bir tarafında insan varken, diğer tarafında hak ve hukuk bütünlüğünün toplumsal hayata ve bireysel dünyalara uygulanması gereken zorunlulukları bulunur.
Terazide bir tarafın ağır gelmesi ve dengenin bozulmasıdır zamanımızın ve günümüz dünyasının ortaya çıkardığı sıkıntı ve bunalımların nedeni…
Çünkü terazinin dengesizleşmesi, bir tarafında insan ve diğer tarafında hak-hukuk ilkelerinin olduğu hakkaniyet uyumunun bozulması ile ekonomik krizler, siyasi bunalımlar, eğitimin gerileme aşamaları, sağlık yetersizlikleri, bireysel ve sosyal risk olayları, suç unsurlarının artışı meydana gelmekte.
Daha doğrusu zulüm ve zalimlik uygulamalarının zirve yaptığı bunalımların insan hayatının bir parçası olduğu zamanların aşılamayan yıkımları artış göstermekte!
Zamanımızın ve yaşadığımız günümüz dünyasının eksik kalan veya yitirilen öylesine çok değeri var ki!
Eksiğimiz olan ve gün geçtikçe anlamsız hale gelmelerinden dolayı krizler yaratan, dünyanın dengesini yok eden öylesine unsurlar var ki!
En başta gelen unsur Şükür kavramıdır. Sabır noktasında emek harcama, çalışarak karşılığını bekleme yerine daha fazlasını isteyerek haksızlığı ve zulüm yapmayı seçmenin ortaya çıkardığı problemleri normal kabul etme.
Yani tevekkül etmeyi unutmanın talihsizliğini yaşamak!
Hak edene hakkını ödemenin yanında, yapılan iyiliğin karşılığını vermeyi unutmak.
Dürüstlüğü unutmanın yanında, ortak yaşam alanlarında başkalarının haklarını çiğneme adına fazla kazanma ve daha çok edinmenin aç gözlülüğünü göstermek.
Teslim olmayı bilmemek, asıl özümüze ve varlık kazanmamıza temel atan mutlak gücün yanında, insanlığa ve var olan doğal ortama biat etmeyi unutmak. Unutmanın yanı sıra yıkma ve yok etme sevdasına kapılmak.
İbadet etmeyi (dini ritüel ve eylemlerin, inancımızın gereği davranışların yanında, insan gibi yaşamak ve yaşam sürdürülen ortamlarda zalimlikten kaçınarak var olan her şeye değer verme bağlılığı) unutmak. İbadet sadece beş temel şartı yerine getirmekle bitmez. Önemli olan insana, varlığa, canlıya değer vermek, düzeni bozucu eylemlere bulaşmadan insani sorumlulukları yerine getirmektir.
Sadakat göstermemek diğer bir eksik noktamız. Kendine sadık olmak, aileye sadakat, ilahi olana ve yaşama bağlılık duymak olması gerekendir.
Sosyal ilişkiler ve iletişim ile yaşanan topluma uyum sağlayarak adapte olamamak ayrı bir eksikliktir. Toplumsal bir unsur olan insan için tanışama, görüşme, diyalog, dostluk ve arkadaşlık kaçınılmaz olandır.
Şefkat ve merhamete sığınma alışkanlığının edinilmemesi de eksik tarafımızdır. Zira haddi aşmak ve zulüm içeren eylemler göstermek kalbin sahip olması gereken yeterlilikleri yok eder. Merhamet ve şefkat kavramları yürekleri yumuşatan etkisiyle sığınılacak önemli bir liman durumundadır.
İş heykellerle imada bulunmak ve simgesel ifadelerle kavramları çağırmakla bitmiyor. Bireysel olarak davranışlarımızı düzeltmekle sorunlar çözülebilir.
YORUMLAR