Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Batman Pusula

DEPRESYON YAŞAMAMAK MÜMKÜN MÜ?

Öylesine hızlı bir teknolojik gelişim süreci yaşıyoruz ki, kullanmak bir yana takip etmekte zorluk yaşıyoruz. Teknolojik araçlar hayatımızın ayrılmaz parçası haline öylesine geldi ki, geçmişe dair götürdükleri bir yana günlük hayatımızın olmazsa olmazı olan birçok değeri ve inançlarımızı da yok etti.

Yaşama vurulan darbeler ve yitirilen değerlerin geride bıraktığı şey makine ve sanal ortam bağımlılığı oluyor.

Çağın sorunu olan Stres ve Bunalım’ ların temelinde iç dünyamızın yaşanan hareketliliği bulunur. İnsanın duyguları ve düşünceleri değişkendir. Dürtüler, içgüdüler, heyecanlar, beklentiler ile hayaller, iç dünyamızın ve psikolojik hayatımızın bir bakıma mücadele alanıdır.

İnsan davranış ve eylemleri de bir bakıma hayal dünyamızın, üzüntülerimizin, ilgi ve beklentilerin, sevinçlerin, kaybedilen veya yitirilen şeylerin etkisiyle ortaya çıkan yaşam hareketliliğidir.

Sadece dış dünya ve yaşanan ortam etkisiyle insan davranışları ortaya çıkmaz. Asıl temel kaynak psikolojik etkiler ile iç dünyamızın ihtiyaç haline dönüşen beklentileridir.

İnsanın dengeli yaşaması ve organik yapısını dengeli-sağlıklı bir seviyede tutması önem taşır. Sağlıklı bir beden ve en önemlisi sağlıklı bir psikolojik yapının varlığı için hem organların genel bütünü olan bedenimizin hem de akıl ve zihin sağlığı manasında düşünme yeteneğinin dengeli bir işleyişe sahip olması gerekir.

Bedensel yetersizlikler ve zihinsel tüm tahribatlar sağlıklı yaşam koşullarının ortadan kalkmasına neden olduğu gibi hayatı yaşanamaz hale getiren şartları da önümüze koymaya başlar. Bu yüzden “Fiziksel Sağlık” ve “Psikolojik Denge” uyumlu olarak bir arada bulunması gereken hayati bir donanımdır.

“Akli Yetersizlik” ve “Ruhsal Bozukluk” gibi ileri seviyede yaşanan hastalıklar her zaman karşımıza çıkmaz. Ama günlük hayatın işleyişinde ve normal yaşam alanlarında sıkıntısı olmayan konu-olaylar da yok değil.

Üzüntüler, ilgi kaybı, duygusal tahribat, geçmeyen kızgınlıklar, iş yükü, ağır sorumluluklar, ailevi ve çevresel problemler gibi etkenler basit düzeyde de olsa insan psikolojisinde ve bedensel yapısında tahribatlar-hastalıklar yaratabiliyor.

Depresyon ve bunalımlar adı altında toplanan günlük ve kısa süreli stresler ile suçluluk duygularının yanında başarısızlık hislerinin varlığı, psikolojik dengesizliğin çıkmasına zemin hazırlar. Umutsuzluk ve üzüntülerin neden olduğu davranışların ortaya çıkışında yaşanan stres ve başarısız olma hisleri ağır basar. Çünkü öfke patlamaları ve sinir artışı, hayal kırıklıkları ve kendini değersiz hissetme hali hem ruhsal hem de sosyal yaşamın olağan seyrinde krizler yaratan etmenlere yol açar.

Aşırı kaygılar, huzursuzluk duyma ve olmadık takıntılarla ortaya çıkan yorgunluklar, uykusuzluk, enerji eksikliği gibi günlük hayatın akışını bozan etmenler depresyona götüren yolların basamakları olmakta. Kişide fiziksel ağrılar ve hastalıklar ortaya çıkaran, madde bağımlılığı yaratan, panik ve davranış bozukluğuna yol açan, sosyal alan ve aile ortamında çatışmalara sebep olan, kişide hayatına son verme dürtüsü bile yaratabilen unsurların Depresyon tanımını karşımıza oturttuğu görülüyor.

Yaşanan dönem ve içinde olunan toplumsal sorunların yanında, insanlar arası iletişim kopukluğu ile menfaatler üzerine kurulu hayatımızın çıkarlara dayalı ilişkiler ağı, çatışmaların ve streslerin ile depresyonların insana darbeler vurmasına zemin hazırlıyor ne yazık ki…

Başta aile içi olaylar olmak üzere sosyal ilişkilere dayalı hayat sürecimizde insanlar ve ortamların neden olduğu birçok bozucu etken, depresyon ve bunalımların bireye zarar veren etkilerini sınırsızca yaşatıyor. Beklentiler ve ihtiyaçlar karşılanmayınca psikolojik patlamalar ve maddi imkânların yetersizliği gibi sıkıntılar da bunalımların ana kaynağı haline dönüşebilmekte.

Diğer insanlarla olumlu ilişkiler kurulamaması, geçmiş olumsuz tecrübeler, umutsuzluk duymak ve öfke-nefret kontrolünü yitirmek gibi etkenler olaylarla ve yaşanan günlük durumlarla baş edememe sonuçlarını ortaya çıkarmakta. Ortaya çıkan krizleri yönetmek insan iradesinin başarısı olmasına rağmen, tüm insanlarda olması gereken dirayet yeteneği kullanılamamakta!

Sorunları çözecek irade ile umutsuzluk ve öfke nedeni tüm sebepleri belirleyerek, kendi sorgulamamızı yapmak ilk adım olmalı. Olumsuz ve kriz yaratan nedenleri kabullenerek, bilinçli zihin kontrolünü ön plana almak lazım. Özellikle inanç (ilahi ve insani bağlar) itibariyle düşüncelerimizi ve eylemlerimizi belirlemek, yaşama dair huzur ve mutluluk doğuracak bahaneler yaratma gayreti sarf edilmelidir.

Son noktayı koymak adına: Pişmanlıklar ve huzursuzluk yaşamama konusunda, çevremizdeki aktörlere ve figüranlara karşı mesafeli davranmak en iyisidir.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER