“Adaletin olup olabilecek en korkunç düşmanı, güçle ittifak yapmış bir cehalettir.” James Baldwin
Sanal üretilen ve yaşam somutuna pek bir katkısı olmayan gündelik bilgiye teslim edilen hayatlar çağında, internetin ağlar karmaşalığında bölünmüş zihin, beden, duygu, gözlem, söylem ve tutku derin bir çarpıklık yaşıyor. Yüksek egolar ve şişkin güdüler bölünmüşlüğünde sanal öznelerin gölge nesnellerinin birer alt sömürgelerini andırır kentin varoşlarında yaşamaya güçlükle tutunmaya çalışan insanlar.
Belkide o mekanlarda hakikatin bunca suskunluğu toplumun farklı tercihlere kulak kabarmasındandır. Aslında organizeli yalanın kendisi hakikati kamusal alandan çoktan sürgün etmiştir bu gerçeği bilen herkes dilsiz, ruhsuz ve sessiz kaldığı ölçüde edilgen bir ruhsal köleliğe hak kazanırlar. Aksisini idda edenler her mekan ve zamandan kovulurlar. Hakikate dayalı vicdani yaşam arzusu ve çabası günümüz yaşamında pek muhteber değil sanki.
Örgütlü cehalet kültüründe; kendileriyle ve içinde yaşadıkları toplumla barışık olmayanlar hakikatten yoksunluk algısı yaratırlar ve olmayan olgular üzerinden tok naralarla yargı dağıtırlar. “Değer kaybı yaratma amaçlı karalama ve dokundurmaların“ bini bir paradır bu sahte aldanışlarda. Özgür yaşam bilincine sahip topluluklar ise sosyal çözülmeleri önleme yoluna giderek kalıcı ve dayanışmacı sosyal kurumlaşmalar içlerinde yaratırlar.
Kentin hakikat yitimi varoşlara çarpık bakış açısıyla orantılıdır. Oysa kentin en yakıcı sosyal, ekonomik ve kültürel sorunları varoşlarda tüm çarpıcılığıyla gün yüzüne çıkar. Önlenebilir yoksulluk ve tüketimde adil bir insani bölüşüm dayanışmacı toplumsal ağları geliştirmekle mümkün olur. Her açıdan korumasız olan bu dezavatajlı kesimleri kucaklamak gerekiyor. Eşitsiz toplumsal ilişkiler bu sayede bir uzlaşı dengesi yakalayabilir. Kentin kültürel ve vicdani normlarını makas açılmadan insani temelde birbirine bağlamak gerekiyor.
Hayatın çoğunlukla yanıtsızlaştığı flu alanlardır kentlerin varoşları. Buraların ikliminde sanki içnden birşeyler seni varoluş boşluğuna doğru itiyor. Zombileştirilen ötekilerin bedenlerini sakladıkları, umutlarıylada ruhlarını dışında tuttukları Araf mekanlardır kentin bu gözlerden ırak varoşları. Aş, iş, kişilik, umut ve umutsuzluk sarmalı iç içe geçer yanıtsız sorularda. Çoğalan yoksul insan mekanlarını damgalama yerine istihdam alanları açmak ve pozitif ayrımcılık uygulamak pozitif bir çözüme odaklanmamın başlangıcıdır.
Kesinlik içeren sorunlu önyargılar yerine esnek bir empati ışığında getto’lara baktığınızda hemen şunu fark edersiniz; Koşulsuz İtaat yerine vicdani ve akli bir sorgulamanın sizlere yeni ufuklar kazandıracağı gerçekliliği. Sosyal psikolojinin tabandan üretildiği kişisel deneyim ve eğitim alanlarıdır bu yaşama çıplak temas ettiğiniz yerler. Sanki Dücane Cündioğlu “Vaktini ziyan etme, hakikat belki öğrenilebilir, ama asla öğretilemez.” derken bunu bize ifade ediyor.
Yaşadığımız çağda kentsel eşitsizlikleri minimum düzeye indirgeyen sosyal çözümler üretmek giderek önem kazanıyor. Suyun, elektriğin, ulaşımın, sağlığın, eğitimin ve beslenme ihtiyaçlarının sosyal dayanışma politikalarıyla “ücretlendirilmeyen.” bir tarzda sağlanmasını amaçlayan ve üretime katılımı teşvik eden yine insan onurunu gözeten bir ekolojik modeli kent varoşlarında / gettolarında yaratmak gerekiyor.
Kent vicdanı her açıdan kalkındırabildiği varoşların nabzında kendisini görünür kılar. İnsanları olağan yaşamın dışına itmeden yaşam içinde tutabilmek ve yeni bir yaşam örgüsünü örmek güçlü vicdana sahip kent toplumsal üst aklının meziyetine kalıyor. Sağlıklı bir sömürüsüz yaşam döngüsünü yakalayan kenlerin sakinleri hep birlikte mutlu ve huzur içinde yaşarlar ve barışçıl bir vicdana sahip nesiller yetiştirirler.
YORUMLAR