Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Batman Pusula

MEVSİMLİK İŞÇİLER

Aslında “Modern Kölelik” dense daha mı uygun olurdu?

Geçim sağlama adına benliğini-iradesini unutan, çok düşük oranlarda elde ettiği günlük kazancı için sıcağı-soğuğu umursamayan, toprağını terk etmek zorunda kalan insanların haline yakıştırılabilecek uygun bir sıfat var mı?

Göç, insan nüfusunun bölgesel hareketliğini ifade eder. Bireyin veya grup olarak ailelerin, hatta geniş insan topluluklarının bulundukları yerden başka bölgelere, topraklara kısa veya uzun süreli olarak hareket etmesi ile göç olgusu karşımıza insan doğasının vaz geçilmez dürtüsü olan maddi konuları çıkarıyor.

Çünkü göç olgusunun ana karakteri ve etkeni maddi gelir beklentisi veya ihtiyaçların karşılanma endişesidir. Bu manada insanlar veya gruplar sadece ve sadece para kazanma, geçimlerini sağlama adına göç olayına maruz kalmakta.

Göç olgusu kendi içerisinde iki kısma ayrılır. İç Göç denen ve ülke içerisinde insanların kırsaldan kent merkezlerine ya datam tersi olarak merkezlerden kırsal alanlara doğru yapılan hareketliliği işaret eder. Dış Göç dediğimiz ikinci tür hareketlilikte ise insanların başka ülkelere, coğrafyalara sürekli-kalıcı olarak yerleşmelerini ortaya koyan durumlar vardır.

Bunun yanı sıra göç olgusu, ayrıca zamana bağlı olarak da iki kategoride sınıflandırılabilir. Kısa süreli yer değişikliğinin yanında uzun süreli göç hareketleri insanların yeni yaşam alanlarını belirlemesinde önemli etkenler olarak göze çarpmakta.

Konumuz daha çok mevsimlik yer değişikliğini ifade eden kısa süreli göçlerle alakalı. Çünkü özellikle Doğu illeri ve işsizlik oranlarının ve istihdamların yetersiz olduğu ilimizden, iş olanaklarının fazla olduğu değişik illere yapılan yolculukların özünde para kazanma ve geçim derdi yatmakta.

Karadeniz bölgesinin değişik illeri, İç Anadolu’ nun sebze ve meyve üreten merkezleri, Akdeniz ve Ege Bölgelerinin Turizm ağırlıklı imkânları, başta İstanbul olmak üzere fabrikaların iş istihdamı yarattığı merkezlere olan göç akını, insanların ihtiyaçları ve kazançları üzerine kurulu bir döngüyü karşımıza çıkarıyor.

Özellikle mevsimlik işçiler kitlesini karşımıza çıkaran hareketli nüfus yapısının karşılaştığı, yaşadığı, yaşamına katmak zorunda olduğu öylesine değişken sorunlar yumağı var ki…

Sadece kişilerin tek başına değil, ailece ve akrabalarla birlikte oluşturulan gruplarla umuda yolculuğun akıntısına kapılan insanları ulaşım noktasında bekleyen kaza-kayıp oranlarının haberler yoluyla bize ulaşan görüntülerinde can sıkıcı birçok üzüntü var.

Çalışılan veya iş bulunan yerde kalma koşullarının yetersizliği, düşük ücretler, yoğun çalışma temposu ve çalışma sürelerinin uzunluğu gibi etkenlerin insanları ne hale getirdiği ortada. Ülkemizde Suriyeli nüfusun içerisinde bulunduğu olumsuz koşulların ve muhatap oldukları ucuz iş gücü imkânının aynısını, kendi ülkemiz insanları başka bölgelerde ve illerde yıkıcı olarak yaşamakta.

Maruz kaldıkları ayrımcılık ve dışlanmanın verdiği huzursuzluk da ayrı bir problem!

Büyüklerin çektiği psikolojik ve maddi problemleri beraberce yaşamak zorunda kalan küçüklere, çocuklara ne demeli?

Evin geçimini sağlama adına yollara düşen, paranın elde edilmesinde alın terinin helal kazancını küçük avuçlarına dolduran o masum yüzlerin görülen yorgunluk halinin bir tarifi olabilir mi?

Meyve veya Sebze bahçelerinde, yaz aylarının yüksek sıcak ortamlarında ellerine geçen günlük 50-60 liralık ücretlerle sağlamaya çalışan küçük-büyük mevsimlik işçilerin takdir dolu çabalarının verdiği yorgunluğun, stresin, hastalıkların yerini tutacak başka bir şey var mı acaba?

Çok kaba olacak, ama kullanmak zorunda hissediyorum; Toplum olarak “Modern “Kölelik” in gereksinimlerini bazı insan topluluklarının sırtından sürdürmeye çalışıyoruz. Geçmiş topluluklarda insanların satın alındığı veya satıldığı pazarların neden olduğu Sosyal Tabakalaşma yerine, zamanımızda insanların kendi istekleriyle köle haline geldiği sistemlerin parçası olan yaşantılara rastlıyoruz.

Yaşantımızın birer parçası olan çevre elemanlarının ve diğer insanların aslında yaşamlarını sürdürme adına hiç de eşit olanaklarla hareket etmediğini görmek gerekiyor.

Sorumluluk bilinci bize neyi işaret ediyor?

Paylaşım, yardımlaşma, değer verme, dayanışma, insan yerine koyma gibi kavramların hayatımızdaki yeri ne?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER