Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Batman Pusula

İNSAN (BİREY)

Sırları hala çözülemeyen varlık olarak insan…

Hakkında bilinmeyenlerin hala çok olduğu varlık yapısı, yazılan tonlarca kaynaklara rağmen bilinmeyen yüzü ile hikmet ve hakikatin derin sırrında kavrulmaya çalışan meçhul canlı!

Değişik karakterde ve farklı yapılarda sahip olunan boyutları ile insan, bilinen gerçeklik itibariyle dünyanın da evrenin de özü olma sorumluluğunu taşıyan bir canlı organizmadır.

Fiziki yapısı ve anatomik parçaları ile maddesel boyutunu ortaya koyan insanın biyolojik özellikleri, onu bir makine sistemine benzetmeyi sağlar. İç dünyası ve mantığını kullanma, düşünceleri, duyguları, heyecanları ile psikolojik boyutu, onu diğer canlılardan farklılaştıran Akıl ve İrade yeteneğine götürür. İnsanlarla birlikte yaşama, aile kurma, sosyal ilişkiler ağı geliştirme, iş sahibi olma, eğitim alma gibi özellikleri ile de sosyo-kültürel boyutunu yaşayan insan, manevi dünyanın vaz geçilmez aktörü olmaktadır.

Merhum TOPÇU’ nun ifadesinde olduğu gibi İnsan, varlığın üç unsurundan ibarettir: Beden, Nefis ve Ruh… İnsanın kimyası, unsurların birlik oluşturmasından ve sebep-sonuç ilişkisi ile varlık kazanmasından meydana gelmiştir. Ayrıca hikmet ve hakikat sırrını algılaması, hak ve zulmü ayırması için de Akıl yeteneği ile donatılmıştır.

Yani insan maddesel boyut, psikolojik yapı ve sosyal çevresi ile donanım edinmiş ve ruh ile canlandırılmış varlık halinin bilinç kazanmış bireyi olarak toplumsal yaşam alanlarının ana karakteridir. Çünkü “Niçin düşünür?” ve “Nasıl hisseder?” olduğunun farkındadır.

İnsan ne değildir?

İhtiyaçların kölesi değildir. Kapitalist düzenin önüne serdiği sınırsız ihtiyaçlarını gidermek için hayvanlar âleminin sahip olduğu serbest hareket imkânını kullanmakla kalmaz. Kendini üstün insan veya ırk ilan etme hatasını işleyen Faşizm taraftarı varlık hiç değildir. Ya da kendisini kızıl sistemin çarklarında eşitliği simge edinip özgürlüğü sonlandıran ve açlığa sürüklenen Komünizm’ in sosyal bireyi asla değildir.

 İnsanı tek tip vatandaş haline dönüştürme gayreti gösteren Militarist işleyişin adayı olma talihsizliğinde de değildir. Bir de nefsinin kölesi ve ihtiyaçlarının esiri olarak arzuları ve ihtirasları peşinde koşmaya çalışan sürünün içerisindeki ölümlü de değil…

Modern Felsefe, birey olarak insanı sosyal yönü ile ihtiyaçlarını giderme açısından tanımlayabiliyor. Ancak insanın hikmet ve hakikat boyutlarında düşünce derinliğine inmeyi başaramadı. Var olmak ve hareket etmek özgürlüğünü duyumsayan insanın hayata neden mahkûm olduğunu açıklayamadı.

Hayata, ölüme ve sonsuzluğa esir olan insan bu yüzden “Yokluk” ile açıklanamaz ve tanımlanamaz. İnsan yokluk değildir… Bedeninin ve zevklerinin esiri, sistemlerin, beşeri inançların, düşünce disiplinlerinin kölesi de olamaz.

Benzetme yanlış anlaşılmasın, hayvanların (hayvanlar serbest ve özgürdür, insan bilgi ile donatılmış sorumluluk sahibi bilinçli-şuurlu bireydir) fayda sağlama ve tehdit olma gerçekliği karşısında sahip olduğu sürü mantığına karşılık; Ruh, Akıl ve İrade ile “İnsan” düşüncenin, var olmanın, evrenin sırrını taşımanın, bilgi gücü yüklenmenin ve sorumluluk edinmenin asıl aktörüdür.

Taşıdığı bilgi ve sorumluluk nedeniyle hata yapmaması gereken insan, kendini bilmeme ve kendini unutma sebebiyle, son yüzyılda 135-140 milyon arasında insanın (Afrika, Ortadoğu, Uzak Doğu, Latin Amerika ülkelerinde) ölümüne yol açmıştır. “Cinayet Yüzyılı” diye tanımlanacak korkunç bir manzarayı tarih sayfalarına (sadece İkinci Dünya Savaşında seksen milyon insanın yok olduğu biliniyor) yazma basiretsizliğini göstermiştir.

Dini manada tahlil yapılacak olursa, materyalist güçler dünya malı için kan dökülmesine yol açtılar-açıyorlar. Neden mi? Enerji kaynakları, petrol, yeraltı madenler, tüketici insan potansiyeli, sömürü ideali, kapitalist ekonomik beklentiler…

Daha doğrusu klasik sömürü ideali!

Diğer taraftan yalnızlaşan ve içine kapanan birey sayısının yüksek oranlara ulaşmasına ne demeli? Sosyal varlık olma özelliğini yitiren insan, kalabalıklar içerisinde tek kalma ve kendi iç dünyasında hayallerle yaşama talihsizliği ile benliğini yitirmiş ve şuursuz kalmış birey seviyesine düşmüş vaziyette…

Merak edilen soru şu: Değerlerin yok olması, benlik bilincinin zayıflığı, şuur kaybı, inanç yetersizliği ve sosyal varlık olma özelliğini kaybeden insanın geriye kalan neyi var?

Sanal ortamların, hayali dünyaların, toplumdan kopan ve diğer insanlarla diyalog kuramayan robot misali, duygusuz ve hissiz yaratıklar!

Sınırsız tüketimin doruk noktasını yaşamak ve lüks ihtiyaçları ulaşılması gereken idealler haline getirmek dışında, insan için değer taşıyan pek bir şey yok gibi…

Yeni nesil genç kuşak itibariyle orta yaş ve üstü kuşağın yaşadığı dönemler ve şartlar kıyaslandığında kazanılan-kaybedilen, yitirilen-yeni edinilen kültürel ve inanç unsurlarının değişim ve dönüşümünün karşımıza çıkardığı manzara ne kadar olumlu veya ne kadar olumsuz acaba?

İnsanı değer sahibi ve bilinç-şuur sahibi varlık olarak görmek yetmiyor, insanın kendisinin kendine vereceği anlam ve hikmet değeri ile yaşamına mana yüklemesi gerekiyor. Bilinçsiz ve yıkıcı eylemlerin insan olarak kendisine verdiği zararlardan ders çıkarmanın ne tür sırlar taşıdığını fark etmesi için kanlı bir tarihe ve bilinçsiz hayat kayıplarına daha ne kadar şahitlik edeceğiz?

İnsanı toplumsal yapının en önemli parçası olan birey sorumluluğu ile kabul etmek, ruh boyutu ve düşünce-irade yeteneği ile de varlık dünyasının bilgi gücünün sahibi kimliği ile hikmet-bilinç temeline oturtmak gerekiyor.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER