Suriye meselesi yürekleri yakan bir gündem olmanın acı tablosunu bizlere fazlasıyla tattırıyor. Yıllardır hem kendi halkına hem de özelde ülkemize yaşattığı acıların yarattığı çirkin görüntülerle, insanlık adına sorgulamalarımızı hiç unutturmayan olaylarıyla Filistin ile aynı kaderi yaşıyor.
Sadece Suriye mi bu acımasız kaderin kurbanı?
Irak ayrı bir gündem, Filistin başlı başına bir sorun ve Orta Doğu ülkesi olmanın talihsizliğinde kitlesel insan ırklarının heba olduğu bir tarihin kötü mirasıyla coğrafyamızdan eksik olmayan yıkımlar ile dökülen kanların önümüzde duran manzarası!
Orta Doğu’ nun kaderi bu!
Savaş, mücadele, çatışmalar, sürgün hayatı, sömürü düzenine alet olma, küresel güç olma derdi olan ülkelerin senaryolarına mekân olma ve can/mal kaybı yaşamak dünyanın ticari, ekonomik, kültürel, dini ve siyasi merkezi olan Orta Doğu’ nun kaderi olmayı zorunlu kılıyor.
Zamana ve güç dengesine göre coğrafyamız şekil kazanıyor. Savaşın ve çatışmaların asla son bulmadığı bir bölgenin değişmez kaderi, sadece ölümler ve sürgünler tarihine olay örgüleri sunan bir sahne olmakta.
Avrupa’ nın ve Amerikan’ ın vazgeçilmez sevdası olan bu topraklar, tarihi gelişim dönemlerinin birçok halkına ev sahipliği yapmanın sorumluluğuyla, kendi içerisinde kavrulmanın acı tecrübelerine her geçen gün daha fazla sahip oluyor.
18 ülkenin sınırlarından oluşan coğrafya parçası bir imparatorluk konumu durumunda. Türkiye başta olmak üzere Mısır, İran ve Suudi Arabistan gibi önemli siyasi, ekonomik, dini, kültürel ve stratejik sermayelere sahip ülkelerin bir arada olduğu Ortadoğu yerleşkesi tarihin şekillendiği ve insani tüm hareketlerin (savaşların, göçlerin, bilimin gelişmesinin, aydınlanma ve ilerlemenin, yeni devlet yapılanmalarının) sahne aldığı önemli bir değeri özünde barındırır.
En önemlisi Fırat ve Dicle gibi yaşam kaynağı olan iki nehrin arasında var olan verimli bölgenin varlığıdır. Ülkemizden doğarak binlerce kilometre kat edip, güneyimizde bulunan ülkelere giden bu iki nehir, su ihtiyacının karşılanmasında potansiyel kaynak durumunda.
Mezopotamya tüm zenginlikleri ve kültürel/ticari hareketliliğiyle tarihte önemli bir konumda bulunmanın değerini hiç yitirmedi.
Ayrıca Orta Doğu Afrika ve Avrasya gibi iki kıtanın yanı sıra Hint Okyanusu ve Akdeniz’ in kesişme noktasında bulunur. Uygarlığın Beşiği diye tanımlanan Orta Doğu coğrafyası ekonomik hareketliliğin yanında üç önemli semavi dinin de merkezi olma konumuyla birçok beşeri din sistemine de sahne olmuştur.
Yani tarihsel süreçte dünyanın ticari ve dini merkezi olmayı başaran Orta Doğu coğrafyası değişik ulusların, ırkların, milletlerin ve halk kitlelerinin adresi olmanın zenginliğini yaşatmıştır.
Özellikle İslam Dininin ortaya çıkışı ve yayılmasının adresi olan bu coğrafya milyarlarca insanın günümüzde de inanç sistemlerinin vazgeçilmez merkezi olmayı sürdürmekte.
YORUMLAR