İnsan Hakları Derneği öncülüğünde her hafta düzenlenen kayıplar bulunsun failler yargılansın eylemlerinin 654. Haftasında 1994 yılında Hakkari’de kayıplara karışan Mikdat Özeken’in akibeti soruldu.
Gülistan caddesi insan hakları anıtı önünde toplanan kayıp yakınları adına basın açıklamasını İHD Batman şube yöneticisi Hüseyin Elçi okudu.
Elçi açıklamasında; “Bu hafta 27 eylül 1994 tarihinde Hakkari ili Yüksekova ilçesi Karlı köyünde askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan Mikdat ÖZEKEN’in hikayesini paylaşacağız.Kayıp Mikdat Özeken’in kardeşi İrfan Özeken, olaya ilişkin şu beyanlarda bulunur:“27 Eylül 1994 tarihinde Yüksekova Tabur Komutanı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki askerler, Karlı köyüne baskın yaptılar. Baskına Kahraman Bilgiç isimli bir itirafçı da katılır. Bu baskın sırasında Yüksekova’dan köye kışlık odun toplamaya giden kardeşim Mikdat ve Münir Sarıtaş’ı da yanlarına alırlar. Baskında tüm köylüleri köy meydanında toplarlar. Tabur komutanı köylülere, ‘köyde kimin arabası var’ diye seslenir. 75 yaşlarında Abdulkerim Yurtseven ‘benim Arabam var’ der. Bunun üzerine ‘arabanla PKK’lilere gıda taşıyorsun’ şeklinde itham edilen Yurtseven, askerler tarafından işkenceye maruz kalır. İşkence sırasında Yurtseven’i, köydeki dereye sokup çıkarıyorlardı. Uygulanan ağır işkence nedeniyle kaburga kemikleri ve sırt omurga kemiği kırılmıştı, askerler köyden ayrıldıklarında Abdulkerim Yurtseveri askeri aracın arkasına attılar. Kardeşim Mikdat ve Münir Sarıtaş’ı yanlarına alıp Yüksekova Tabur Komutanlığına götürüyorlar. Abdulkerim Yurtseven yolda yaşamını yitiriyor. Kardeşim ve arkadaşı bu olaya tanık oldukları için konuşmamaları için ağır işkence yapılıyor ve serbest kalmaları durumunda olayı anlatırlar düşüncesiyle taburda infaz ediyorlar.Annem Tabur Komutanlığı’na giderek, kardeşimi sordu. Anneme, ‘oğlunu Hakkari Tugay Komutanlığına gönderdik’ dediler. Annem, Hakkari Tugay Komutanlığına gitti. 10 gün boyunca komutanlığa giden annemin, vazgeçmediğini görünce ‘Oğlun Yüksekova Tabur komutanlığında’ dediler. Annem tekrar Yüksekova Tabur Komutanlığına gitti. Tabur Komutanı Mehmet Emin Yurdakul anneme ‘oğlunu bu kazanda yakarak öldürdüm. Bir daha gelirsen aynı kazanda seni de yakacağım’ diyerek tehdit etti. Annem bunun üzerine, Yüksekova Cumhuriyet Savcısı’nın yanına gitti ve durumu anlattı. Savcı, Mehmet Emin Yurdakul’u telefonla arayarak, ‘hangi hak ve yetkiye dayanarak bu insanları bu muameleye tabi tutuyorsun’ der. Tabur Komutanı ise, ‘sıra sende senin de suyunu ısıtmışım’ der. Bu olaydan bir gün sonra Yüksekova’ya bir heyet geldi. Savcı, o heyetle gittikten sonra geri gelmedi ve tayin oldu. Daha sonra itirafçı Kahraman Bilgiç, bizden 10 bin Mark karşılığında kardeşimi bize teslim edeceğini söyledi. Parayı temin edip kendisine verdik. Bu parayı verdikten sonra Yüksekova’dan ayrıldı. Davacı olduk. En son davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdık. AHİM, Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum etti. Daha sonra Diyarbakır cezaevinde yatan itirafçı Kahraman Bilgiçle görüştük. Kardeşimi öldürdüklerini itiraf etti. Gömüldüğü yeri söyleyeceğini, ancak bizden yine para talebinde bulununca amacının tekrar bizden para koparmak olduğunu anladık ve parayı vermedik” ifadelerine yer verdi.
Yusuf Uyanık