Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Cengiz Haşimoğlu

RAMAZAN BİLİNCİ (1)

Bakış açısı her ne kadar dini bir alanın gerekliliği üzerine kurulu olsa da yüzyılların birikimi ve yaşam modeli olma başarısı gösteren kutsal günlerimizin hayatımıza kattığı değerleri sürdürmeyi duygusal dünyamızın bir nedeni görüyoruz.

İlahi dinlerin tümünde motif olmuş günler ve ritüel kabul edilen uygulamalar ve hareket tarzları olmakla birlikte, yaşamımızın vaz geçilmezleri arasında olmaya devam etmekteler.

Çünkü kutsallık, insan doğasının ve yaratılmış olma boyutunun ana değeridir.

İnancımız gereğince kutsal anlara, ibadet şekillerine sadece kültürel bir unsur olarak değil, yaşam modeli diye kabul etmenin paydasında bir inanışla bağlılık duyarak hayatımızda rol vermekteyiz.

Ramazan bilincine varmanın önemi bu noktada kendini göstermekte: Zihnin, ruhun, duygu/düşüncenin ve bedenin kabullenme ile itaat etme arasında vardığı zirvenin gereği olarak ibadet etme gerekliliğine inanarak nirvanaya ulaşması…

Nirvanaya ulaşmak!

Yani manevi kurtuluşa ermek…

İnsani tüm tutkulardan, arzulardan ve geçici heveslerden kurtulmanın becerisiyle iç huzurunu yakalama başarısı.

İsteklerin ve heveslerin sona erdirilmesi, ıstırap ve acının olmadığını kabullenme, rahatlığın iç huzurla buluşması noktasında insanın manevi iklime kavuşmasıdır.

Kutsal günler ve kutsal günlerin zamansal yaşantıları insanın benliğiyle iç huzurunu yakalamasına ortam hazırlayan anları yaşatma özelliğine sahiptir. Fırsat olarak değerlendirilen ramazan ayı, İslami kimliğin yüzyıllarca özümsenmiş bilinç halini inananların yaşadığı manevi zamanlara indirgeyen özelliğiyle her geçen yıl daha çok değer kazanır.

Ramazan ayının inanç sistemimizde edindiği yer itibariyle iki kısma ayrılan zaman dilimleriyle bütünleştirmeye çalışıyoruz. Günlerin iki zamana bölündüğü ve iki farklı ibadet biçimi veya günü yaşama şekliyle yaratılma bilincine ulaşmaya çalıştığımızı görüyoruz.

Birinci zaman dilimi Sahur anlarının başlangıç kabul edildiği ve günün ağarmaya başlamasından önce gıda ve beslenme süreçlerinin tamamlanarak ertesi gün karanlığın ilk başlangıcında verilen icazet ile tekrar gıda ve beslenme sürecine başlama dakikalarına kadar olan süreyi önümüze koyar.

İkinci zaman dilimi de yiyecek ve içecek ile beslenmenin serbest bırakıldığı, normal yaşam sürecimizde yaptığımız tüm ihtiyaç gideren eylemlerin gerçekleşme imkânı bulduğu günün kararmaya başlayıp, gün ışığının doğma saatlerine kadar olan süreyi kapsar.

Bir de bu iki zaman dilimi içerisinde ibadet rollerimizin sergilendiği (namaz, Kur’an-ı Kerim okunması, Camii etkinlikleri, günah unsurlarından sakındırıcı ortamlar, kötü kabul edilenden uzak durmak, sözler ve davranışlarla zarar veren hareketlerden sakınmak gibi) etkinlikleri yerine getirildiği anların varlığı.

İnsan için bir bütünlük yumağı olan bu süreç manevi hayatın yaşanmasında yoğun bir donanıma sahip. Çünkü inanç kimliği ve bilinci sayesinde insana gereken duygu yoğunluğu ve düşünce tutarlılığı bu anlarda fazlasıyla kazanılmakta.

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER