Hani Türkçede bir laf vardır, her yiğidin yoğurt yiyişi başkadır. Bunu eğitim için de söyleyebiliriz. Kürtler kendi yapılarına göre tarihlerinde eğitime çok önem vermiş bir topluluktur. Bu eğitim genel olarak medrese tipinde olmuştur. Kürt medreselerini tarihi akışı bakımından üç döneme ayırabiliriz. Birincisi Mirler dönemindeki medreselerdir. Bunların başlangıç tarihlerinde ihtilaf olsa da ilk medreselerin Abasiler döneminde Revadi Kürtleri ile başlandığı bilinir. Bunu Bitlis, Hakkari, Cizre, Farkin gibi Mirliklerin merkezi olan şehirlerde de görüyoruz. İkincisi Tarikat Medreseleridir. Bunlar 1850’li yıllarda Kürt mirliklerinin tasfiyesinden sonra başlayan Nekşibendi ve kadiri Şeyhlerinin medreseleridir. Bunlar Norşin şeyhleri, Kolhisar Şeyh Said ailesi, Aktebe şeyh Hesenê nurani, cizir ve daha başkaları.
Üçüncü dönem Kürt medreseleri, cumhuriyetin başlaması ile, önceleri gizli gizli 1950 yılında da DP’nin iktidara gelmesi ile birden parladılar ve çoğaldılar. Çünkü Mir medreseleri gideli yüzyıl olmuştu. Tarikat medreseleri ihtiyaca cevap vermezdi. Bunun için herkes başının çaresine bakar misali, her köye kendi gücüne göre genelde bir odadan oluşan ve hemen köyün camisinin bitişiğinde olan köy medreseleri oluştu. Köylüler bunların yatak ve yemek ihtiyacını karşılar, ihtiyaçları olan din adamları yetiştirirlerdi.
Mir medreselerini bir vilayete, tarikat medreselerini bir ilçeye benzetirsek, bu köy medreseleri de bir köy kadar diğerlerinin karşısında küçük çaplıydılar fakat sayı olarak çokluğu bu açığı fazlasıyla kapatırdı. 1970’lerin başına kadar bu durum başarı ile sürdü. Yörede tanınmış ve ün yapmış çok büyük dini alimler yetişti, ama bu tarihten sonra diyanetin öne çıkması, imamlara maaş bağlanması, imam olabilmek için imam hatiplerde mezun olma şartı, köylerden göçün başlaması ve melelerin köylülerden aldıkları zekatın azalması bu medreseleri zora soktu ve giderek sayıları azalarak önemlerini yetirmeye başladılar.
Ama 1980 darbesinden sonra bir başka durum ortaya çıkmaya başladı. Bu medreselerde okuma yazmanın Arapça konuşmanın tamamen Kürtçe olması, bazı ünlü Kürt alimlerinin buradan yetişmesi, bu medreseleri bazı kötü niyetli şovenist kişilerin hedefi haline getirdi. Kapatmadılar ama içlerine girerek bu medreseleri ele geçirmeye başladılar. Bunu şu an Türkiye’de revaçta olan cemaatler üstünde yapıyorlar. Üzücüdür ki yöremizdeki bazı tanınmış kişiler de buna ön ayak oluyorlar. Yazı dilini büyük ölçüde Türkçeyle, konuşma dilini de Kürtçeden Türkçeye çevirmeye başladılar. Son yirmi senede bu durum epey ivme kazandı.
Türkiye’de diyanetin günlüğünde Kürtçeye hiç yer yoktur. Son yılların 44 ciltten oluşan, en büyük ansiklopedisini yayınlayan diyanet, dünyada ne kadar Müslüman kişi ve kurum varsa bunlara ansiklopedide yer verirken, tek Kürt alim ve şahsiyete değinmemiştir.
Bu şartlarda bir kişinin imam ve vaiz olabilmesi için Türkçe okuyup yazması gerekir. Şu an bu medreselere Kürt medreseleri demek için bin şahit lazımdır. Zira eskiden bu medreselere giren okuyucular, Meleye Ciziri, FekiyeTeyran, Mela Bateyi ve nice Kürt alimlerinin isimleri ile tanışırlardı. Maalesef bunlar bugünün medreselerinin günlüğünde yokturlar.
YORUMLAR