Yine aynı noktaya geldik.
Yine aynı konuyu tekrar etmenin sıkıntısını iliklerimize kadar yaşıyoruz.
Yılın ilk dönemlerinde toprağa büyük zahmetlerle tohumunu attığımız, sulama gayreti gösterdiğimiz, korumak ve verimli rekoltelere ulaşmak için nöbet tuttuğumuz MISIR, yetiştiricisine büyük maddi katkılar sağlıyor.
Çünkü para ediyor ve kullanım alanı geniş olduğundan hem resmi organlar hem de özel sektörde alıcısı bulunduğundan, taban fiyatlarıyla önemli kazançları elde ettiriyor.
Dikkat ediliyor mu bilmiyorum, ama Batman ve çevresi (Bismil-Diyarbakır da dâhil) itibariyle en fazla ekimi yapılan ürün Mısır’ dır. Anayollar boyunca, kırsal alanlar ve köy yollarının etrafında yetiştirme açısından sıkça başvurulan ürün Mısır olmakta.
Faydalı ve kazanç sağlayan bir ürün olmakla birlikte aslında bilinse de yetiştiriciliğinden vaz geçilmeyen Mısır, aslında toprak açısından büyük zararları olan bir ürün!
Toprağın bereketi ve zenginliği olan mineral ve bakterilerin yok olmasında, toprağın canlılığını yitirmesinde, toprağa olan yükün ağır olmasından dolayı uzun vadede toprağın kendini toparlamasına ve verimli ürün vermesine engel olan bir özelliği var.
Ayrı bir konu olmakla birlikte Mısır ürünü yetiştirenlerin iki yıl sonrası toprak verimliliği ve bereketi açısından 2-3 yıl ara vererek başka ürün yetiştirme arayışına girmesi gerekiyor.
Ama kazancın iyi olması, olayı öteleme girişimine yol açıyor.
Bu manada toprağa olan inancımız kadar saygı ve sahiplenme hislerine de bürünmemiz lazım. Bize olan inancını hiç kaybetmeyen ve ilahi kudretin verdiği talimatı şikâyetlere yönelmeden insanlığa sunan Toprağa minnettarlık duymak gerekiyor.
Ama insanoğlu ne yapıyor?
Yakıyor…
Verimsizleştiriyor…
Canlı kalmasına müsaade etmiyor…
Vahşi sulama ile tüm bereketli özelliğini yok ediyor.
“ANIZ” diye adlandırdığımız olay da bu! Toprağı ekime hazır hale getirmek için yapılması gereken temizliği, toprağı ve içindekileri yakarak sağlamak.
Akıl ve mantık çerçevesinde, ilahi alana olan inancımız sınırlarında sorgulamalar yapmak zor mu?
Toprağı öldürme anlamına gelen Anız seçeneğini ortadan kaldırmayı beceremediğimiz ortada. Çiftçiler, Mısır hasadı yapıldıktan sonra toprağın altında veya üstünde kalan sapları yeni ekimlere hazırlık amacıyla toplamak gerektiğinden, yorgunluk ve birazcık masraftan kaçma adına en kolay seçeneğe yönelmeyi tercih ediyor.
Benzin dök, ateşe ver ve sapları/atıkları yak!
Cinayet!
Başka bir manası yok ve başka hiçbir anlam çıkmıyor. Toprağı öldürmekten ve uzun vadede kendimize zarar verdiğimizi fark etmeden.
Her yıl olduğu gibi Eylül ayının ortasına geldiğimiz ve toprağın kendi bereketini sunma lütfunda bulunduğu hasat dönemine girmekle birlikte şükranlarımızı dile getirmeyi nedense unutuyoruz.
Toprağa olan saygımız ve sunduğu bereketli/bol kazançlı ürünlere olan muhtaçlığımızı unutma hatasına düşüyoruz. Toprağı yakarak kendi kazançlarımızı önlediğimizi ve insanların sağlığına zarar verdiğimizi hafızalara işlememiz gerekiyor.
Çevre kirliliği, hava ve su kirliliği yarattığı, sağlığı tehdit eden hastalıklara yol açtığı için vebalinin büyük olduğu fark edilmelidir. Bir kısım çiftçinin tembelliği nedeniyle nüfusun büyük çoğunluğunun yaşam haklarının ihlal edilmesi vebaldir. İnsani ve ilahi sorumluluğu bir yana hakların yenmesi altından kalkılacak bir günah değil.
Resmi makamların büyük gayret gösterdiği ve Anız yakma eylemini büyük oranda ortadan kaldırdığı görülüyor. Sorun biraz da Bismil ve Silvan tarafında ekim yapan çiftçilerin terbiyesizliği ve umarsızlığında. Sanırım resmi girişimlerle bu sorunda ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
Ama açık ve kalbi duygularla dile getiriyorum: Hakkımız helal olmasın, Anız sebebiyle verilen zararların vebalinden kaçanların günahları af olunmasın…
YORUMLAR